Baharın ilk aylarına ait iç açıcı bir günün akşamı, Karadeniz’in en büyük liman kenti Samsun’un Atakum sahillerinde, iki üniversiteli genç aşık el ele geziniyorlardı. Kendilerinin bile farkında olmadıkları ve muhtemelen yıllar sonra çok özleyecekleri kadar mutlu oldukları günlerden biriydi o gün. Fazla konuşmadan, gerçeklerden ayrı, temas halindeki ellerinden birbirine geçen elektriği dinlemeye odaklanmış vaziyette, yönsüz bir gezintiye çıkmışlardı. Konuştukları şeyler belki de dünyada en çok konuşulmuş konulardı. Dersler, arkadaşlarının yaptıkları, yakın çevre entrikaları, aile şikayetleri vb. Dolayısıyla konuşulanların pek de önemi yoktu. Önemli olan sadece birlikte olmaktı.Uzunca bir süredir yürüyorlardı. Yorulduğunu farkeden ve “acaba dinlensek mi?” diye aklından geçirmeye başlayan genç erkeğin elinden tutan sevgilisi, birden kumların arasında değişik bir şey gördü. Biraz daha dikkatli bakınca, bunun irice bir yengeç olduğunu farketti. Daha önce defalarca buralarda dolaşmış ve irili ufaklı yengeçlerin ölülerinden düzinelercesinin karaya vurduğunu görmüşlerdi fakat bu yengeç hem büyüklük, hem de renk olarak biraz farklıydı sanki. Kız merakla yengece yöneldi ve bir yandan da erkek arkadaşını hafifçe kolundan çekerek:- “Vaay şuna baksana!”Erkek ilgisizce döndü ve görüntüyü algıladığı anda onun da ilgisi yerde yatan bu güzel hayvana yöneldi. Sırt üstü devrilmiş ve hareketsiz yatıyordu. Bacaklarının rengi gerçekten de buradaki sıradan yengeçlerden biraz farklıydı. Ama sonuçta bir yengeçti işte. Ölmüştü anlaşılan. Genç kız alaycı bir tavırla başını eğip, eliyle yengeci işaret ederek sordu:- “Söyle bakalım bay biyolog, bunun türü nedir?”
Gene silindi kitap tekrar yayına sokuyorum. Kısım kısım tekrar yükleyeceğim.
1M görüntülenme ve 300 bin civarında beğeni almıştık.
öncelikle hikayelerde ki herşey hayal ürünüdür. Gerçek değil.