Bir adam vardı. İşinin ehli, tüm ülkesinde saygı gören ve takdir edilen bir adam... Lord Benjamin Drake.
Bir kadın vardı. Ülkesinin küçük bir kasabasında ailesi ile yaşayan, huzur dolu bir yuvaya sahip bir kadın. Rosalie Valerie.
1800'lü yıllarda, farklı ülkelerde yaşayıp bambaşka hayatlar süren Hector Benjamin ile Rosalie'yi birleştiren ise büyük bir cinayet olacaktı. Ortada yanmış olan dört ceset ve harap olan bir hayat vardı. İş dünyasında ise kimsenin cesaret edip kandırmaya cesaret bile etmediği bir adam ise ihanete uğramış, dolandırılmıştı.
Şimdi ise ortadan kaybolan katiller, cinayetin sebebi ve intikamdı söz konusu olan. Ve devamında yasak olana duyulan tutku, istek, arzu... doğacak bir birliktelik... korkusuz bir kaos... pervasız bir silsile meydana gelecekti...🥀🕯
Bu isimde yazılan başka bir eser yok. Lütfen alıntı çalıntı olmasın. İlk kez böyle bir uyarı yapıyorum çünkü benim için çok önemli bir eser olacak.
Hem tarihi, hem romantizm, hem polisiyemsi bir hikaye yazmayı da deneyimlemek istedim. Tarihe aşık bir insanım ve bunu da deneyimlemeye başlamış olmak benim için tarif edilemez bir sevinç.
Diğer hikayelerimden de bilineceği üzere, +18 ögeler mevcut. Hikayenin içerisinde küçük sürprizler olacak. İlk bölümde sürprizlerin ne konuda olacağını açıklayacağım. İlk kez farklı türde kurgumu buraya tamamen yansıtmayı hedefledim.
Öyle ise, başlayalım...🥀
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....