Saat gerçeklerle yüzleşmek için çok erkendi..Peki gerçek neydi? Hayatın
anlamını sorgulamak,hayatı solumak,yalan inançlara aşina olmuş beyinlere ayna
tutmak mıydı? Ya da içsel dünyada insanın bilgiyi araması mı,tutsak olduğumuz
bencil benliğimize bütünüyle yenilip yeni bir ben mi yaratmaktı?
Gerçekler tek anlamıyla arkasına saklandığımız gölgemizin bir
yansımasıydı.Neyin doğrusunu yanlışını tartışyorduk çağımızın gereği her şeyi
kabullenip boyun eğilen bi sürü toplumun içinde bu tür realistic bir olguyu neye
dayanarak ele alıyordum ?herkesin mekanilizeştiği beyinlerin değil ellerinin
altında bulunan bir açma kapama düğmesinin köleleştirdiği beyinlerin
gerçeklğini sorgulamak ne mümkündü?
Modern çağa ayak uydurup bilek bilemek için canla başla çalışan birbirine
rakip onca üreten beyin varken, diğer insanların tükettiği toplumda kapitelist
düşüncelerin doğruluğundan ancak bahsedebilrdik sanırım satırlarımızda?
Düşüncelerimiz bile satılmış bir sistemin kölesi olmuşken bize düşmezdi
düşünmek gerçekleri aramak bizim yerimize sistemlice düşünüp en doğrusunu bulanlar
varken benim elimin kalem, beynimin soru işaretleriyle dolu olmasına ne gerek
vardı? Yıllara karşı, çatık kaşlı düşük omuzlu yüzünde yılların tecrübesi
yorgunluğu acizliği güçlülüğü hala direnen kırışıklıklar yoktu artık insanların,her
şey gibi o güzel insanlarda azalmıştı….