Hayatımın boka sarmasının üstünden geçen 5 yılın ardından denize dahi yaklaşmayacağım diyen ben şu an oturmuş dalgaların kıyıya çarpışını izliyordum. Ne hissetmem gerektiğini bile unutmuştum. Sahi ne hissetmem gerekiyordu ki. Bir şeylere tepki vermeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki beni görenler yüzümdeki ruhsuz ifadeyi görünce bakışlarını kaçırmak zorunda kalıyorlardı. İşime geliyordu açıkçası çünkü insanlarla ne kadar az iletişim kurarsam benim için o kadar iyiydi. Bu düşünceleri bir kenara itip kalkıp yürümeye başlamıştım. Uzun zamandır kesmediğim saç ve sakalım rüzgarın etkisi ile birbirine dolanırken esen rüzgarın tenimle dans edişini hissetmeye çalışıyordum. Koca bir hissizlik abidesi olarak yine elde var koca bir sıfır. Ne bekliyorsam sanki.. Karşımdan gelen aileyle göz teması kurmamak için kafamı eğip hızlandım. Tam yanımdan geçerlerken olduğum yerde donakaldım bir anda. Bu hissettiğim koku beynimi bulandırırken ani duraksamam yüzünden karşımdaki çocuk bana çarpacaktı. Kafamı yukarı kaldırdığımda bir çift gözle karşılaştım. Rüyalarımdan bir türlü çıkmayan beş yılımı kabusa çeviren o kehribar gözlerle. Bir adım geri atarken gözlerim buğulanmaya başlamıştı. Ölmüştü o, gözlerimle görmüştüm öldüğünü. Uçurumdan atlamıştı. "Ben bu uçurumdan atladığımda ölücem ve bir daha beni unutamayacaksın. Kalbini bana açmamış olsanda beyninde sonsuza kadar yer edinicem umarım bok gibi bir hayatın olur." diyerek atlamıştı.. Ölmüştü, ölmüş olmalıydı... Kararan gözlerim sadece kehribar gözlere kenetlenmişti. Bir bxb hikayesiAll Rights Reserved