Onu ilk gördüğüm zamanı en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordum hala.
Kabarık kıvırcık saçlarını serbest bırakmıştı, rüzgarda uçuşuyordu yüzüne çarpıyordu sürekli eliyle geriye atıp sinirli sinirli ofluyor ama asla toplamaya tenezzül etmiyordu.
Elinde bir kitap vardı, kulağında kulaklık. Çok kalın değil ama yinede dolgun dudakları bir şarkı mırıldanıyordu usulca, sessizce.
Üstünde ona oldukça büyük gelen bir ceket vardı içinde ince bir siyah tişört altında dar bir siyah kot pantolon. Siyah botlarıyla tamamlamıştı bunları, üstünde renge dair tek şey dipleri koyu uçlara doğru açılan kahverengi saçları ve kiremit taşı kadar kızıl ama hafif koyulukları barındıran gözleriydi. Sahi gözleri... çok güzellerdi bakana adını unutturur gibi geldi bir anlığına.
Yağmur yağıyordu ama umrumda değildi hatta sevdiğini belli ediyordu açıkça yüzünü kaldırmış teninde damlaları hissediyordu.
Sırtındaki çanta ona ağır geliyordu, keşke dedim içimden yanına gidip alabilsem çantasını ama çekindim. Yanlış anlar diye korktum, yapamadım.
Kıvırcık saçları o kadar kendine has gözüküyordu ki gidip bir kez de olsa dokunmak istedim o saçlarına.
Sonra dudaklarından bir gülümseme peydahlandı, usulca. Güzel gülüyordu. Ama çekinir gibi bir hali vardı,sanki tamamen gülmeye cesareti yoktu.