Hissettiğim tuhaf duygular ile sertçe yutkundum. "Sen gerçekten delisin, değil mi?" diye sordum. Güldü, gülüşüyle her iki yanağında can bulan koca gamzelerine kaydı gözlerim. "Kim bilir, belki." Ardından gözlerini gözlerime çevirdi. "Ve sen de bu deli adamın karısısın." Gözlerimi kıstım ve bacaklarımı toplayıp eteğimi de düzelttikten sonra onun olduğu tarafa döndüm ve karşısında durdum. O da aynısını yaptığında karşı karşıya kalmıştık. "Sence ben çok mu akıllı bir kadına benziyorum?" Sözlerimle güldü tekrar, her gülüşünde gamzeleri ortaya çıkıyordu ve kendimle bakmamak adına savaş veriyordum. "İyi ya işte, iki deli iki yanlış geçinir gideriz." Şaşkındım.
"Sen ne ayaksın bilader?" diye sordum. "Düne kadar kapalı kutu gibi dolanıp duruyordun, kafanı bile kaldırmazken şimdi bir gülmeler, bir konuşmalar..."Gülüşü büyüdü, sanırım derdi beni sinir etmekti. Zira nedensizce sinir olmuştum. Ayrıca otuz sekiz yaşındaki bir adamın böyle güzel bir gülüşe sahip olması haksızlıktı. Öyle bir baktı ki yüzüme, sertçe yutkundum. Çünkü bakışları buram buram şefkat kokuyordu. Sağ elini usulca kaldırdı ve i sol yanağıma yerleştirdi, kıpırdayamadım. "Daha dün yabancı bir kadındın çünkü bana, şimdi ise helalim, Allah'ın emanetisin." Normalde olsa bu dokunuş yüzünden büyük bir kavga çıkaracak olan ben, delirecek olan ben alnımdan öpmesine rağmen tek kelime etmeden donmuşçasına kalakaldım. Gözlerim, alnımda hissettiğim dudaklarla kapandı.