- Aren... Aren -kimsin eğer bu bir şakaysa hiç hoş değil. dedim kaşlarım çatık sinirli bir halde bağırarak. çıkış kapısına gelmiştim iki kolunu tutup itirdiğimde sadece bembeyaz bir ışık vardı. bir anda Bir ormana çıkmıştım üzerimde yemyeşil tül bir elbise ayaklarım çıplak hipnoz olmuşçasına yürüyordum. hava karanlık ve bir okadar sisliydi uzaktan gelen kurt ulumaları , köpek havlamaları beni korkutması gerekirken hissiz bir şekilde karşıya odaklanarak yüruyordum. ayağıma batan taşlar çalılar bile hissizliğime etki etmiyordu. ne kadar yürüdüm bilmiyorum ileride aydınlık bir kulübe gördüğüm an olduğum yerde durdum dışarının karanlığına meydan okuyan turuncu ışıklar yayılıyordu içeriden. kulübede ışık olmasına rağmen tek bir yaşam belirtisi dahi yoktu. - Aren... Aren... ses içeriden geliyordu. adımın söylenmesi bedenimi harekete geçirmişti tekrardan. yürüdüm , yürüdüm ve yürüdüm. sonunda kapının önüne geldiğimde kapının aralık olduğunu gördüm. kapıyı tek elimle iterken kapıdan gelen gıcırtılar doldurdu kulaklarımı. dışarıdan aydınlık gözüken evi tek bir gaz lambası aydınlatıyordu. etrafa göz atarken - Aren! mum ışığının aydınlatamadığı yerden gelen tok erkek sesi. ses o kadar tanıdıktı ki bir yandan içimi ısıtırken diğer yandan içimi yakıp kül ediyordu. karanlıktan bana bakan bir çift mavi göz ile göz göze geldim. o kadar parlaktı ki gaz lambasının ışığı olmasa bile içeriyi aydınlatabilecek parlaklığa sahipti. sol elini bana doğru kaldırdı.elinde bir tane siyah küçük bir tabanca vardı. tabancanın namlusu tam kalbimi işaret ediyordu. kımıldamak , konuşmak ona kim olduğunu sormak belki de içimdeki korku yüzünden Sadece koşmak oradan uzaklaşmak istedim. ama tek yapabildiğim bir çift mavi göze kitlenip olduğum yerde kalmak oldu. o anda kulağımı dolduran şey silahın sesi bedenimi dAll Rights Reserved