Gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmadan aramızdaki mesafeyi kapatarak karşıma dikildi. Sadece birkaç santim ötemde postalları postallarıma değiyordu. Kolunu başımın yanından geçirip aynaya yaslandı. Geriye doğru bir adım atıp etkisi altından çıkmaya çalışsamda zihnim için gereksiz bir çabadan ibaretti bu davranışım. Sırtım aynanın soğuk yüzüyle bütünleşince çelik yeleğe saplanan kurşunun unutmaya çalıştığım acısı sırtıma yayılarak varlığını yeniden hissettirdi. Katlanarak artan ağrı bedenime daha derin bir acı vermeye başladığında bütün çabalarıma rağmen yüzümün kasılmasına engel olamamıştım. Uzun kemikli parmakları belimi kavrayarak aynadan ayırırken acımı azaltmak istercesine belli belirsiz dolaştı bulunduğu yerde. Acı ufak bir sızıya dönüşmüştü evet ama artık onunla burun burunaydım. Bal rengi irisleri yüzüm ve gözlerim arasında mekik dokurken usulca kulağıma yaklaştı ve sıcak nefesinin tenimi yalayıp geçmesine izin verdi. "O küçük iğneli dilin bazen sınırlarımı fazla zorluyor." Sıcak nefesi yeniden nefesime karışırken, başımı dikleştirdim ve ona meydan okudum. Aramızdaki ast üst ilişkisini yok sayarak tıpkı onun bana yaptığı gibi kulağına doğru yükselerek fısıldadım. "Senin sınırların benim sınırlarımı zorladığın yerde son buluyor Atmaca. Sınırların geçilmesin istiyorsan önce benim sabrımın sınırlarında dolanmaktan vazgeç."
3 parts