Ruhunun ölmesine rağmen defalarca kez dirilen bir kızın hikayesi.
Anastasia kız çocuklarını kaçıran bir örgüt tarafından kaçırılmış kızlardan biridir. Bu örgütteki asıl amaç kızları kiralık bir katil olarak eğitip, eğitimden sağa çıkacak kadar dirençli ve güçlü olanları türlü deneylere sokmaktır. Bu deneyler sonucu çoğu kişinin hücreleri mutasyona uğramıştır.
Çocukluğunu yaşayamamış olan Anastasia bu örgütten intikam almak için yemin etmiştir. Eline kaçmak için geçen fırsatı geri tepmemiş, onun kadar bu örgüte kin beslemiş, deneylere maruz kalmış insanlarla bir ekip oluşturmuştur.
Örgütten kaçmasını ardından birçok sır ortaya çıkar. Deneylere maruz kalan tek kişi onlar olmadıklarını öğrenirler. Akıl sağlığı pek yerinde olmayan Anastasia öğrendiklerini kaldırabilecek mi?
Anastasia Diriliş demek bana bu adı verdiler. Onlar için defalarca kez dirilip tekrar oynayabilecekleri bir kukladan ibarettim.
Onların amacı beni bir oyuncak gibi oynatmaktı onlara itaat ettirmekti ve bende itaat etmeye zorlandım. Oyuncak yırtıldı, yama yaptılar, sıkıldılar, başkasına verdiler Onlar için bir robottan ibarettim sadece, son kullanım tarihi dolunca çöpe atılacak bir robot. Peki ya bana yaşattıklarına ne olacaktı?
~
"Beni duygusuz sanıyorlar yıkılmış halimi görmedikleri için."
~
Post Umbra, kendilerine bu ismi veren bir örgüttü.
Küçük yaştaki kızları kaçıran bir örgüt.
Biz ise onların dediklerini yapan makinelerdik.
Kuralları ise basitti itaatsizlik eden ölürdü, Sona kalanlar ölürdü, düelloları kaybedenler ölürdü, derslere katılmayanlar ölürdü, eğitimleri geçemeyenler ölürdü.
Kaçmaya çalışanlar ölürdü...
Ama bu sözü herkes bilir değil mi? Kurallar çiğnenmek içindir.
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....