Acıların hüküm sürdüğü bir alemde birbirilerine rastlayan dört ruhu yaralı gencin gerçekleri gösterme arzu hâl-i.
Hüzün her bir kemiklerini kırmak istercesine sıkarken gözlerini gökyüzünün inanç rengine diken ve acı ile harmanlanan viranelerin aşk, dostluk, sadakat ve adalet hikayesi.
Kimse gerçeği gözünün önünde aramaz.
Her biri bir parçasıydı gerçeği açığa çıkaracak olan çerçevenin.
Bundan sonra gözyaşı dökülen her acı bir mükafata gebe bırakacaktı hayatı.
Ela, can olduğu canını yitirmişti.
Güneş, bu hayatta kimsesiz kalmışken dostunu, ve dostu ile hayatın ona borçlu olduğu huzura kavuşmuştu.
Cihan, haksızlıkların arasında sustukça ruhunu unutmuş, benliğini yeniden bulmuştu.
Erdem, acıların her bir zerresini her hücresinde defalarca hissetmiş bu hayatta ne güven ne huzur ne de mutluluğa erişebilmişti.
Dört kırık dökük hayatı bir araya getiren resim adaletsizliğin sonucu, acıların doğuşuydu.
HAYFÂ
Bütün dünyanın aradığı katil ansızın hayatınıza girerse sizi soldurmasına izin verir miydiniz? Yoksa bütün yapraklarınız onun için mi açardı?
❝Zafer her zaman en güçlü olana ait değildir. Bazen en acımasız olan kazanır. Kanla yazılmış bir kaderi var, ruhundan söküp atamayacağı bir miras. O, şeytanın bile tereddüt ettiği yolda yürüdü. Ve sen, bu fırtınanın tam ortasındasın.❞
Hayatı her zaman soluk bir çiçek gibi olup, kendinden çok başkalarını düşünenlere...