Biliyordu bu hikayenin kurbanı oydu. Ve üzerinden niyetler edilmiş hiçbir kurban, kurban edilmeden ölmeyi başaramazdı. Avluya açılan kapıdan içeri attı adımını. Ömründe hiçbir konağı bu kadar yakından görmediği için mi heybeti bu kadar ürpertmişti onu? Hiç bu kadar büyük bir bahçenin içine girmediği için mi o kadar büyük gelmişti bu bahçenin duvarları ona? Sahi, o kapı nereye açılıyordu? Ne demişti Dostoyevski; Av, iyi avcının ayağına gelir. Doğrudur şüphesiz ama avcı kim, av kim? Naçar olan bir kadının penceresinden düçar olan kadınların hikayesi...