" Kasım 1920'lerde Seoul'deki eski büyük saraya yakın bir arazinin çevresinde büyük bir kaza gerçekleşti, arabanın içindeki herkesin ölmesi beklenirken, bir yaşlarındaki küçük erkek çocuğunun yaşadığını öğrendiler. Yetkililer nerede olduğunu bilmemekle beraber, küçük çocuğu ülke çapında herkes aramak için gönüllü oldu. Kayıp çocuğun eşgali; Kırmızı ya da kırmızıya çalan saçları ve hafif kepçe kulaklı olması. Fotoğrafı aşağıda verilmiştir." Eski gazetedeki bu eski haberi okurken gözleri kocaman olmuştu, kalbi hiç bu kadar hızlı atmamıştı, gözleri dolu bir şekilde okuyordu. İçinden bir ses yıllardır çözülemeyen bu gizemin arkasındaki sırrı çözdüğünü söylüyordu ona. Bir anda kulağına kapının kapandığı sesi ilişti, başını arkasına çevirdiğinde onun geldiğini gördü. Soğuk bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Ailemin neden trafik kazasında (?) öldüğünü bana söylemedin? Sakın o senin ailen değil deme bana, eminim dünya da kırmızı saçla doğan tek kişi benimdir." Chanyeol duvarla arasına sıkıştırdı, ilk defa bu kadar güçlü hissediyordu. "Bunu bütün insanlık adına yaptım, vampirlerin soyunun tükenmesi gerek hepinizin kökünü kurutacağım. Ailenden ve senden nefret ediyorum öleceksin." Adam konuşurken sözü kesilince şok olmuştu. "Seni şu an tam şurada öldürmek için her şeyimi veririm ama sen gör, seni içten mahvedeceğim. Senden nefret ediyorum. Kim kimi öldürüyor göreceğiz." Boğazını sıktığı adamı bir kenara fırlattı ve ekledi. "Umarım ileride cehennemde görüşürüz. Gerçi seni orada bile yatacak, barınacak bir yerin bile yok." "Seni bu zamana kadar besledim büyüttüm karşılığım bu muydu?" Chanyeol sinirle odadan ayrıldı hızlıca odasına gidip valizine birkaç kıyafet ve sırt çantasını aldı. Bu leş evden daha fazla bir şey almak bile mide bulantısı sebebi olurdu.