Yepyeni bir kurgu! Belki de böylesi görülmedi.
🦋
Kalp durur birkaç anlığına. Esen yapraklar bırakır esmeyi, yağmaya yakın yağmur geri çekilir gökyüzünden. Bu bir işaret bir sesleniştir ruhlarımıza. Bu, her şeyin başlangıcının işaretidir, sinyalidir.
Bu başlangıç yalnızca ruhlarımızı değil bedenlerimizi de çürütmeye hazır.
Her yer yangın yeriydi adeta 12 Nisan 2011'de. 11.03 Operasyonu hiç kimseye gün yüzü göstermeyecekti. Ailesinin geçmişi minik yıldızın peşini bırakmayacak hatta ve hatta zarar verecekti.
🍒🍫
~
+ Bugünün bir daha asla doğmayacağını düşün. Ve öyle yaşa. Yaşa ki yaşamın her saniyesinin kıymetini bil...
Bu hayatta okudum, unuttum, gördüm, hatırladım, yaptım, öğrendim. Ve şimdi de ölüyorum. Sinyalimin sesini duyup ölüyorum. Hayat, yaşantı aramak değil, kendimizi aramaktı aslında. Kendimizi bulmadıktan sonra yaşasak ne anlam ifade ederdi ki?
+Biz kendimizi bulamadık bu masalda. Çünkü kafesimizden çıkamadık, özgür olamadık... Asıl özgürlük kendini bulmaktı ama bir kez olsun bunun için izin bile alamadık.
+Şimdi tüm bütün dünya şahit olsun ki bu siren sesine. Duyuyoruz ölmek için...Hayat inadına yapıyordu. Ben de inadına ilerlemeye devam ediyordum. Hayat beni düşürmeye çalıştıkça ben o kopan iplere daha sıkı tutunmaya çalışıyordum.
Kopan ip... Hayatta bunun gibi değil miydi zaten? Bir kopan ipti. Kopan bir ipe düğüm attığımızda ise ipin en sağlam yeri, o düğüm olurdu. Ama ipe her dokunuşunuzda canınızı acıtan yer o düğümdür.
+Yani hem tutunduğumuz o ip düğümü yüzünden canımızı bir kibrit edasıyla yakıp kavuruyordu.
Asıl can yakan ne biliyor musunuz? Bile bile hem kendinizi hem de ailenizi o düğümden kurtaramamak ve yandıkça yanmak...
+Battıkça batıyorduk aslında batan gemi gibi. Neydi bizim suçumuz? Oysa bir suçumuz bile yoktu. Fark edilmek istedik....
"O silahı elinden indir!" Dediğimde yan duran vücudunu bana doğru çevirdi ama o silah abimin alnına daha çok yaslandı.
"Yoksa?" Diye soruşu meydanda ki bütün insanları endişelendirmeye yeterdi.
Çenemi herkesin inadına dikleştirip "Yoksa sana yemin olsun ! Bu meydanı kanınla yıkarım!" Diye bağırdım.
"Efsun!" Diyen abime bakmadım, yüzü kan içindeyken ona bakıp gardımı düşürebilirdim.
"Demek kanım ile yıkarsın ha !" Dediğinde fısıltısı bile meydanı inletti.
"Azad ağa, yaparım bilirsin! Bu seni ilk vuruşum olmaz!" Deyişim onun kaşlarını çatarakken kalabalıktan bir kaç kişinin kaçmasına sebep oldu.
Koskoca Mardin!
En iyi o bilirdi yıllar önce nasıl AZAD KARAASLAN'ı gözümü bile kırpmadan vurduğumu.
O gün Mardin yasa bürünürken Diyarbakır'da zılgıtlar eşliğinde bir çok kapıda düğün yapıldı.
Ben EFSUN ŞANLI...
Yıllar önce babamın kanını akıtan adamın kanını bu meydanda dökmüştüm.
Zerre korkmadan, zerre aşkımı aklıma getirmeden.
Bunu tekrar yapacağımı onun gibi Mardin de biliyordu.
"O halde durma, yine elin titremesin!" Dediğinde onunla beraber tetiği indirdim.
Arkamda koskoca Diyarbakır'ın en büyük aşireti olan Şanlı Aşireti vardı.
Benim Aşiretim!
Onun da arkasında Mardin'in en büyük aşireti olan KARAASLAN aşireti vardı.
Liderliğini onun yaptığı Aşiret.
"Abi'mi bırak azad ağa!" Dedim durması için.
"Babam gibi onun da kanını akıtmana izin vermem! Babamın kanı için sadece senin kanını döktüm ama Vallahi, Billahi ve Tillahi abim için ailende ki herkesin kanını dökerim!" Diye devam ettim.
Uğultular arttı da arttı.