Sevildiğini hisseden ya da sevilebilme umudunu henüz yitirmemiş insan, sağlam bir kişiliği, güçlü bir duruşu varsa hele, yaşamına asla son vermez, veremez. Tanım bellidir...
Dünyayla arasındaki maddesel ve ruhsal tüm bağ ları kopmuş fanilerin -er ya da dişi, fark etmez- kişisel tercihidir intihar.
Seçilmiş bir ölüm şeklidir. Engellenmesi güç, hatta olanaksız...
Kolay değildir cana kıymak. O can, kendi canınsa eğer, daha da çatallaşır işler.
Enine boyuna ölçer tartarsın içinde bulunduğun şartları. Ortasında debelendiğin kısırdöngünün geçit verebilecek zayıf halkasını kollarsın.
Kararlısındır belki, zerrece yalpalamadan becerir, bitiriverirsin işini. Acimasız bir can alıcı gibi.
Belki de vazgeçmeye dünden razısındır. Hayatta kal manı sağlayacak, koparıp attığın ya da birilerinin li me lime ettiği dirim kırıntılarını toplayıp bütünleme yi denersin umarsızca.
Keşke bir çıkar yol olabilse... Ya da kararından cay diracak birileri.
Hastadır ruhun, benliğinse ağır yaralı. Sağlıklı düşünemezsin o anda.
Sarp kayalıklarla çevrili dar bir geçitte kısılıpm kalmış bedeninin her kıpırdanışında, katran karası taş ların soğuk, keskin yüzlerine değip örselenmişçesine acıdan acıya savrulup durursun.
İki kapıdan hangisine uzanacağını bilemezsin. Bur hanlı, hezeyanlı, dizginlenmesi güç bir kriz sürecidir yaşadığın. Bir atlatabilsen... Yepyeni umutlarla eskisinden de
sıkı tutunabilirsin yaşama. Denizin, maviliğini yitirdiği ölüm kokan derinlik lerine bile isteye dalmış, vurgun yemiş, ama muci zevi bir kurtuluş ya da kurtarılışla sağ salim yüze ye çıkmayı başarabilmiş, rekor denemesi yapan dalgıçlar gibi...
"Nerede kalmıştık?" diyebilirsin.
Yeter ki, geriye dönüp baktığında, seni yaşama bağlayacak incecik bir pamuk ipliği kalmış olsun...
Onu yaşama bağlayacak incecik bir pamuk ipliği, verdiği kara