"Uzatmayacağım Baba. Paraya sıkıştım." Kafası ile beni işaret etti. "Kızı kaça okursun?" Ne demek istedi? Ne demek istedi! NE! DEMEK! İSTEDİ! "Boş muhabbeti sevmiyorsun. İyi güzel." Rüzgâr fıst diyip burnunu çekti. "Paraya ve mala ihtiyacım var. Sıkışığım. Kız yeni. Sana getirmemi söylediler. Baştan söyleyeyim ucuz iş yapmam. Pazarlık sevmem." "Tamam koçum sakin ol. Namın senden önce kulağımıza çalındı merak etme." Adam babacan bir tavırla konuşuyordu. Ürkütücü derecede sakindi. Rüzgâr'sa yerinde duramıyordu. Bana bakmıyordu. "Ne oluyor burada?" diye sordum ama Rüzgâr bana dönmedi. "Kız nereye geldiğini bilmiyor mu?" Rüzgâr bana bakmadı. "Hayır. Dedim ya kız temiz. Söylesem gelmezdi." "Ne saçmalıyorsun sen ya! Ne demek söylesem gelmezdi? Ne dönüyor burada?" Sesim kontrolsüzce yüksek çıkmıştı. Kalbim hızla atmaya beynimde bir damar zonklamaya başladı. "Bu kadar saf olmamalıydın güzelim. Artık insanlara neden güvenmemen gerektiğini daha iyi anlarsın." "Şerefsiz!" diyerek bağırdım ve Rüzgâr'ın üzerine atladım. Yüzüne tüm gücümle bir yumruk attım. Dudağı patladı. Beni kollarımdan tuttu. "Sakin ol yaban gülü." "Yaşı biraz büyük gibi." Baba bana hor gören gözlerle bakıyordu. "Evet ama el değmemiş," dedi Rüzgâr ve Baba'ya göz kırptı. "Anlarsın ya." "Kızı sevdim. Hırçın ve güzel. El değmemiş olması da bir avantaj. İş görür." Baba'ya baktım. Yüzüne tükürmek istiyordum. Baba masasından telefonu aldı ve bir tuşa basıp kulağına götürdü. "İçeri girip kızı alın." Ben çırpınıp dururken Rüzgâr beni tutmuş zapt etmeye çalışıyordu. Bu sırada birden ayaklarımın yerden yükseldiğini hissettim. Keşke bu romantik bir sahne olsaydı. Ama kapıda bizi karşılayan kıllı ayı beni kollarımdan tutmuştu ve kemiklerimi kıracak kadar sıkı tutuyordu. Nefesim kesildi. "Merak etme birazdan sakinleşir. Az önce ilk dozunAll Rights Reserved