"son anda haykırmak geliyor içimden:siz midyenin kendi baharını bilir misiniz?deniz lodosundan,deniz yeşilinden arınmış ekşi baharını?yosundan,etten damıtılmış midyenin doyumsuz,sidikli baharını.eh,gülebilirsiniz bir emekli Üsküdar delikanlısına.ama siz bu anlatılmaz şehveti yitirmeyi hamfendiler,bilir misiniz?"
diyerek kaldırdı kadehini hafif adımlarla ve paldır küldür umutlarıyla Tomris sofraya doğru.Tüm meyhaneyi boydan boya ihtilal etmişti oturdukları sofra.çok kişiydiler,söylenecek söz de,atılacak kahkaha da böylece zamana kurmuştu yuvasını.meze kokuyordu sahile bakan küçük pencere kenarlarıyla meyhanenin içerisi.gelen içeriye selam veriyor ve üstüne şuh kahkahayla bir-ki aklına geleni mırıldanıyordu ahengi tutturmaya çalışarak.
AH!düşümde,hepimizin yeri var orada.hafif aralıklı kapıdan içeri girene dek gece yutuyor tuzlu bahar kokusuyla ama endişelenmeyin,nolur,içeri girince silik sarı renkli ışıklarla ve tüm aykırı bağ bozumlu melodileriyle Ayna karşılıyor hepimizi.o sofra,benim düşümde,yuvadır.mezelerin yeri de yurdu da o üzerine oturduğu mavi-beyaz el bohçası örtüdür.ve bizler fötr şapkalarla,ispanyol paçalarla,ışıltılı büstiyerlerle,canımçoksıkkın kapüşonlarıyla o masanın sürekli ve etiketsiz kimlikleriyiz.
eh,ayağınızın tadıyla,nefis geldiniz sahi.adios,gelenlere.umarım karşılaşırız,zira meyhane,düşümde,oldukça geniş.kapıda kalmayın,alt taraflara mektup kutusu bırakmış patron sizler için,lakin,susmamayı,özgür kalmayı ve ilhamlarınızı bizimle paylaşmayı ihmal etmeyin,üzülürüm.
selametle.
dostunuz,C.