Kalbini aşka, sevgiye, mutluluğa, en önemlisi de yaşamaya kapatmış bir adam ve kendi mazbut dünyasından bir anda alınarak, ışıltılı bir hayata mahkum edilen genç bir kadın.
Dıştan peri masallarına özendiren, gerçekte ise nefretle bezenmiş bir hayat...
Ömer Atay, yıllar önce kalbini aşka dair her şeye kapatmıştı. Sevgi, aşk, mutluluk gibi duygular onun için birer basit kelime halini alırken, sadece iş odaklı yaşamından ve süre gelen hayatından oldukça memnun bir adamdı. Ta ki dedesinin ani ölümü ile kendini bir anda istemediği bir evliliğin içinde bulana kadar.
Buket Say, kendi halinde yaşayan sessiz, sakin bir genç kızdı. Hayat onun için ailesinden ve sakinlikten ibaretti. Bir gün, evine gelen iki adamla tüm hayatı bir anda değişmiş, kendini ait olmadığı bir evde ve ait olmadığı bir toplumun içinde bulmuştu.
Bir adamın güç ve sevgi arasındaki bocalayışı...
Bir kadının gurur ve sevgi arasındaki imtihanı...
İki gönülde filizlenen sevgi...
Gurur ve gücü yok etmeye yeter miydi?
Azîz Ağa:
"Varsın hiç çocuğumuz olmasın, Kırlangıç. Biz, anne-baba hasretiyle kavrulan çocuklara yuva oluruz."
Ayşe:
"Anneler hep can yakar, Azîz... Ya ben de annem gibi olursam? Ya onların canını yakarsam... Çok korkuyorum.
Yüreğim... onun gibi bir anne olmaktan korkuyor.
Eğer bir gün çocuğumun canını yakarsam...
Babamın yapamadığını yapar mısın?
Çocuğumu benden korur musun? Olur musun onun kalkanı?"