Güneş yerini geceye bıraktığında karanlığı zayıf ışığıyla aydınlatmaya çalışan o küçük yıldız, masalların aksine cayır cayır yanan bir ateş topuydu. Zaman durdu, gün ağarmadan tan vakti kapıya vurdu. Şafak yavaş yavaş çökerken nehirden akan buz gibi su bir anda kurudu. Sonra bir adam doğdu. Annesinin kucağından uzakta büyüdü. Kalbini avuçları arasında yıkadı. Saçlarını tel tel ayırdı, özenle taradı. Adam öldü, kadın kaldı. Kadın ölünce adam nefessiz kaldı. Mezarları bile yokken küçük bir fide toprağın üzerinde dinlendi, dinlendi, dinlendi. Fide büyüdü ve güzel bir sümbüle dönüştü.