yalnız ve bir o kadar kızgın,
asosyal ve bir o kadar itici,
kırgın ve bir o kadar umutsuz,
kinci ve bir o kadar sadist,
mutsuz ve bir o kadar bencil,
kalpsiz ve bir o kadar ruhsuz.....
Ve bunlar da yetmiyormuş gibi bir o kadar güzel...
Bir kuyunun dibinde yapayalnız..
Zifiri karanlıkta sadece kendi kalp atışları ve hızlıca alıp verdiği nefesler haricinde hiçbir sesin olmayışı kadar umutsuz bakan gözler..
Sonunda göz alıcı ışık olan bir yol var... Gidebileceğinin ihtimalini bile kuramayarak yaşadığı bir hayat var.. Kendini bir hiç olarak gördüğü sadece kötülerin kazandığı bir dünya var...
Derin..
Kuyuyu kazıp daha da derine inip kendini çaresizlik ile boğup öldürecek mi? Yoksa bu ,dipsiz kuyudan bir çıkış yolu bulabilecek mi?
"Karımla aynı evin içinde, ayrı ayrı yatacaz öyle mi?" üzerime doğru gelen adımlarıyla birlikte arkaya doğru geriledim. Onunla aynı evde bulunduğum yetmezmiş gibi bir de aynı oda da kalacaktık.
"Tamam sen, bu oda da yat ben başka oda da yatarım." diye başka bir öneri sundum, ama bu öneri mi de reddeceğinden adım kadar emindim.
"Önerini reddediyorum. Sikseler de seninle ayrı odalar da kalmayacaz, bu oda da karım'ın yanında kalacam." ciddiyetle verdiği cevaba, ağzım açık kaldı.