"Her aşk bir iz bırakır; benimkiyse bir silsilenin parçasıydı, adı beyaz ruhlara yazılmıştı."
Dalgaların kıyıya vuran sesi, gecenin sessizliğine dokunan tek melodiydi. Sahil kenarındaki tahta bankta oturmuş, dizlerime sardığım kollarımın arasında kaybolmuş gibiydim. Rüzgâr saçlarımı savuruyor, gözlerimin ucunda biriken yaşları kurutmadan alıp götürüyordu. İnsan kalabalığı çoktan çekilmiş, geriye yalnızlığını dinleyen birkaç gölge kalmıştı. İşte ben de onlardan biriydim; yalnızlığımın ağır yükünü bu karanlık denizin üzerine bırakmaya çalışanlardan.
O an, yanımdan birinin geçtiğini hissettim. Başımı kaldırmaya cesaret edemeden, adımlarının deniz kıyısında bıraktığı ritmi dinledim. Sanki varlığı geceye ait değildi; bir yabancı gibi değil de, bu sahilin unutulmuş bir parçası gibiydi. Arkamda hafif bir hışırtı oldu, sonra bankın üzerine bırakılmış bir kâğıdın varlığını fark ettim.
Titreyen ellerimle aldım. İnce, beyaz bir kâğıt parçasıydı. Üzerinde sadece birkaç kelime yazıyordu:
"Bazen yalnızlık, aslında bir davettir. Seni bulan bir ruha."
Kalbim, kelimelerin göğsümde bıraktığı yankıyla çarpmaya başladı. Başımı çevirdiğimde, adımlarını uzaklara götüren silueti yalnızca birkaç saniyeliğine görebildim. Sanki gecenin kendisiyle beraber yürüyordu. Ne yüzünü seçebildim, ne de kim olduğunu... Tek bildiğim, artık yalnız olmadığım hissiydi.