Arden Akağaç, yüzünü yeniden bana yaklaştırınca burnunun ucu benimkine değdi. Buz gibi nefesi dudaklarıma çarparken gözlerimi açık tutmakta zorlandığımı fark ettim. "Sen," dedi nefesi hala dudaklarıma çarpıp tenimi yavaşça kuruturken. "Görmen gerekenden fazlasını gördün." Avuçlarımın içinin terlediğini hissettim. Dudaklarından sızan kanı gördüğümü biliyordu! Nasıl olduğunu bilmiyordum ama biliyordu işte! "Ben karnım doyduğunda..." Durup bir an için kopkoyu dudaklarını yaladı. Ardından tekrar konuşmaya devam etti. "Bedenim başka bir şekilde acıkır." Araladığım gözlerim ardına kadar açılırken başımı ondan uzağa çekmek istedim ama yapamadım. Gidemedim, kaçamadım. Aptal topuklularım bir milim bile oynamadı. Aksine öylece durdum. O bana beni yiyecekmiş gibi bakarken ben sadece durup her yeri saran tuhaf kokusunun başımı döndürmemesini diledim. "Gerçekten neyden bahsettiğini bilmiyorum. Seni tanımıyorum bile." Elimi korkarak göğsüne koydum. "Seni tanımıyorum." Sonra parmaklarımla sert göğsünü ittim. Arden, kıpırdamadı bile. Parmaklarım siyah kaygan gömleğini neredeyse delecekken o kıpırdamadı bile. Sadece bana baktı. Avladığı, kaçmaya çalışan tavşanının gözlerine baktı. Kızıl irisler zevk aldığını düşündüren bir şekilde yavaşça parlarken aklımın bana türlü oyunlar oynadığını düşünerek o gözlerin sabitlendiği ciğerlerimi şişirip son bir nefes aldım. Keyifle beni izlerken bir anda eğilip kolunun altından, beni hapsettiği minicik yerden kaçtım. "Ah Gece," dedi Arden keyifle. Bir anda arkamda bitiverdi. Belimden yakalayıp beni kendi bedenine bastırdı. Saçları omuzlarıma çarparken aldığı derin nefes boynumdaki tüm tüyleri dikleştirdi. "Öyle güzel kokuyorsun ki. Kanını emmemek ziyan olur." Bir taşın süslediği zarif işaret parmağı boynumu yavaşça okşarken gözlerimi kapattım.All Rights Reserved