Tarih boyunca insanlar anlayamadıkları ne varsa ondan korktular. Bu bazen bir hayvan oldu, bazen bir kıta, hatta bazen de yaratıcıları.
İnsanlar neden bir yaratıcıya bu kadar muhtaç? Çünkü bu kocaman evrende tek olma düşüncesi çok daha korkunç.
Tek olmadıklarında da durum farklı olmuyor aslında. Bu sefer de kendi türü olmayanlardan korkarlar, dışlarlar, hor görürler ve bazen de öldürürler.
Şimdi de korkuyorlar işte ancak bu başka bir evrenden gelen uzaylı değil. İnsanlardan korkuyor insanlar. Tabi bu insanların bi farkı var, işte diğerlerini korkutan da bu aslında. Fark ise yetenekli olmaları ama çok yetenekli olmaları.
Resim yapmak mesela, dünyanın en güzel resmini yapmak ama bunu yaparken ellerini kullanmamak, yani hiçbir uzvunu kullanmamak.
Evet, Telekinezi.
Ya da insanların zihinlerindeki o derin fısıltıları duymak, hatta o fısıltılara karışmak.
Evet, Telepati.
Bunun gibi birçok yetenek. Ateşi hissetmek, yönlendirmek. Suyla bütün olmak. Duvarlar yokmuşçasına hareket edebilmek. Bunlar sadece birkaçı.
Ve bunlarında ötesinde, tüm bu karmaşanın içinde kendi evini arayan bir prenses.
Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike getiren icatları, dünyaya sunulması konusunda yöneticileri düşündürür. Yapay zekâ ve biyolojik silah üretiminde ilerleyen bir hükümet dünyayı yönetmek ister. Hırsın ve kibrin getirdiği aç gözlülük yüzünden nükleer savaş dünyayı karanlığına alırken aynı zamanda totaliter bir düzen dayatılmaya başlar. Hayatta kalma mücadelesi ve yönetimin katı kuralları arasında sıkışıp kalan insanlığı zor günler bekleyecektir. Yönetime karşı çıkan bir grup insanın başında olan Hesna Kaner'in ayrıca bir savaşı daha vardır. Dinini yaşamaya izin vermeyen hükümet karşısında verdiği kayıplar onu her gün ölüme daha da yaklaştırır. İyileşmesi beklenmeyen bu dünya için yaşayacağı her şey bir ders niteliği taşıyacaktır.