Tarih boyunca insanlar anlayamadıkları ne varsa ondan korktular. Bu bazen bir hayvan oldu, bazen bir kıta, hatta bazen de yaratıcıları.
İnsanlar neden bir yaratıcıya bu kadar muhtaç? Çünkü bu kocaman evrende tek olma düşüncesi çok daha korkunç.
Tek olmadıklarında da durum farklı olmuyor aslında. Bu sefer de kendi türü olmayanlardan korkarlar, dışlarlar, hor görürler ve bazen de öldürürler.
Şimdi de korkuyorlar işte ancak bu başka bir evrenden gelen uzaylı değil. İnsanlardan korkuyor insanlar. Tabi bu insanların bi farkı var, işte diğerlerini korkutan da bu aslında. Fark ise yetenekli olmaları ama çok yetenekli olmaları.
Resim yapmak mesela, dünyanın en güzel resmini yapmak ama bunu yaparken ellerini kullanmamak, yani hiçbir uzvunu kullanmamak.
Evet, Telekinezi.
Ya da insanların zihinlerindeki o derin fısıltıları duymak, hatta o fısıltılara karışmak.
Evet, Telepati.
Bunun gibi birçok yetenek. Ateşi hissetmek, yönlendirmek. Suyla bütün olmak. Duvarlar yokmuşçasına hareket edebilmek. Bunlar sadece birkaçı.
Ve bunlarında ötesinde, tüm bu karmaşanın içinde kendi evini arayan bir prenses.
Tarih boyunca sadece birkaç kez cesaret edilen ve eşine az rastlanan, insanlık dışı bir yöntemle yapılan dil yoksunluğu deneylerine bundan yirmi iki yıl önce de teşebbüs edilmişti. Çok büyük bir prodüksiyonla, tüm dünya devletlerinden alınan izinle gizli bir proje başlatılmıştı: Dil yoksunluğu deneyleri.
Diğer bir adıyla, yasak deneyler.
*BU HİKAYEDE GEÇEN OLAYLAR, KİŞİLER VE KURUMLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR. GERÇEKLİKLE HİÇBİR BAĞLANTISI BULUNMAYIP BÜTÜNÜYLE KURGUDAN İBARETTİR.*