28.06.2023 TARİHİNDE KALDIRILACAKTIR!
"Yanıyorum..." diye fısıldadığında gözlerim daha da irileşti. Başını hafifçe yana eğerek gözlerimin içine büyük bir açlıkla baktığında yutkunarak adem elmasını gösterdi bana. Gözlerim açıkta kalan göğsüne değdi, damağımın yavaş yavaş kuruduğunu hissettim. Kalbim adeta ağzımda atıyordu, yüzüm kıpkırmızı kesilmişti. Zira dudaklarım zonkluyor, midemde tuhaf bir kıpırdanma hissediyordum. İçim gıdıklanıyordu sanki kulaklarım uğulduyordu.
"İsteyerek yapmadım..." diye fısıltıyla konuşurken birden çenemi kavrayan parmakları yüzümü kendine doğru kaldırdı.
Kıpırdanmadığımı fark edince dişlerini birbirine sürttü. Dilinin ucu ile alt dudağını yalayarak kirpiklerini usulca araladı. "Şuan ne kadar kötü bir durumda olduğumu anlayamazsın, zar zor duruyorum. Şimdi kalk altımdan." dedi, dili bu sözleri zorlukla söylüyor gibiydi.
"Yiğit..." diye ismini fısıldadığımda yüzü yüzüme sanki mümkünmüş gibi daha da yakınlaştı. Burnumun ucu burnuna değdi. "Elini tutup, yaslamak istiyorum." dediğinde, tir tir titredim bedeninin altında.
Aklıma sızan düşünceler ile utandığımda, kasıklarıma doğru inen sızıyı hissettim. Sebepsizce bu sızı tüm bedenimi uyardı. Dudakları yanağıma çarptı, sıcak nefesini bilerek üfledi oraya. "Sadece küçük bir dokunuş beni ne hale getirdi görmek ister misin?" diye arsızca dillendirdiğinde onu vurup altından kaçmam gerekiyordu ancak hiçbir şey yapamadım. İnme inmişti galiba bana.
Parmaklarım kemerine takılınca hırıltılı soluğunu duydum. Zor dayanıyor gibiydi. Avuç içimi kendi bedenine denk gelecek şekilde çevirerek kendini ansızın avuç içime yasladığında boğazım düğümlendi. "Sikeyim!" diye yüksek sesle adeta kükrediğinde, dudaklarından büyük bir inilti kaçtı.
🌸
1950'lerde geçen bir aşk hikayesi...
Argo, yetişkin içerik barı
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....