Asef-i Hasret'in çocuklarının hikayesidir. Devam niteliğinde değildir. Yan hikayedir bağımsız olarak ta okuyabilirsiniz. Her bir hücrem boşluğun içinde kıvranıyordu, ayrılık bu kadar acıtmamalıydı. Aramıza yıllar, uzaklık girmişti. Ne ben onu unutmuştum ne de o beni... Ben bir kardelen o da sözünü tutan bir hercaiydi. Hayatın bizi getirdiği yer çok başka bizim düşlediğimiz çok başkaydı. Bu hayattan ne öğrendin diye sorsanız bana aşk acısı derim. Rüzgar'a duyduğum amansızca aşk... Çamlıhemşin bir aşkın acısına daha şahit oldu. Yüreğimi ellerine bırakıp gittim. Aşk her zaman sana pembe düşler vermezdi. Bazen elinde cam kırıkları kalırdı. O cam kırıkları yüreğine batar göz yaşların kalbine doğru dökülür ama dudaklarından tebessüm eksik olmazdı. İçi yanıp kavrulan bir kızın aşkla sınavı verilirdi. Hayatımız zaten bir sınav değil miydi? Aramıza artık yıllar girdi. Bilinmezliğin bir uçurumunda kalbim savrulacaktı. Ama bu yolu ikimiz seçtik. İkimiz de bu aşkta ya yok olacaktık ya da yanacaktık. Biz yanmayı seçtik. Kalbimin hududunda öyle uçsuz bucaksız bir sevda vardı ki haykırsam kalbimi uçuruma savururdu. Bir düğümün içinde kanayan bir kızın kalbiydi. Karadeniz bir aşka daha yandı serin suları bu yangını söndürmeye yetmedi. Zaman her şeyin ilacı mıdır? Peki bizim aşkımızın sınavına da iyi gelir miydi? Rüzgar adı gibi kalbimdeki yangını harladı. O ateş ikimizi de yaktı başka yollara savurdu...All Rights Reserved
1 part