Ayaklarıma cam kırıkları battı, kaçmayı bilemedim.
Yüreğimde parçaları kaldı, atmayı bilemedim.
Son kez döndüm geçmişe, bakmayı bilemedim.
Gözüm daldı uzaklara, kalmayı bilemedim.
Rüzgâr, yön verdi bana. Bir de bir çocuk vardı, geçmişte, çok uzaklarda.
O, tuttu elimden, alevlerden kurtardı. Kör kuyuya atılmamaysa kimse engel olmadı.
"Biliyor," diye mırıldandım sessizce. Sonra geçti aklımdan bin bir düşünce. Bilse tanımaz mıydı, gözlerimden? Bilse tanımaz mıydı, sesimden? Bilse tutmaz mıydı, eskiden bırakmadığı ellerimi? Bilse sarmaz mıydı, elleriyle göğüs kafesimi?
Bilmiyordu.
"Bilmiyor," dedim sonra kaşlarımı çatarak. Derince bir nefes çektim içime. Sayfanın devamını okumaya hazır değildim ve...
"Neyi bilmiyorum?" diye bir ses geldi sonra.
Aleda. Yapma.
Sesi kulağımda çınladı; elimde günlüğünden bir parça, kalbimdeki sargısı yeni açılmış yarayla donakaldım orada. Dönüp bakamazdım ardıma, hazır değildim gözlerindeki acıya. Belki pişmanlığa, hayal kırıklığına... Çok değildi, hakkıydı elbet. Ama yok değildi, hakkım da benim.
Hakkım yok benim. Hakkım var benim.
Beni buraya sen sürükledin.
Ve şimdi, söylesene, Aleda... Neden bana çok geç geldin?
•
Bu isme sahip, ilk hikâyedir.
twitter / jupdebiyerlerde
her şey yalanmış. ailem, arkadaşlarım, tüm hayatım yalanmış. ve ben bunu bir DNA testi ile öğrenmiştim. zordu hem de çok zordu. ne yapacaktım ben şimdi?