Elis:
"6 yıl. Koskocaman 6 yıl. Ne çabuk geldi geçti. Bir rüzgar gibi girdi aramıza. Soğuk, şiddetli, acımasız bir rüzgar.
Herkesin özgür diye nitelendirdiği şehir, neden benim mahzenim oldu? Herkesin sevdiği şehir İzmir, neden benim kara lekem oldu? Herkesin hayran olduğu şehir, neden benim lanetim oldu?
Geçen 6 yıl, kalbimde öyle derin bir iz bıraktı ki...
Ayrı kaldım. Hemde herşeyden ayrı kaldım. Evimden, memleketimden, dostlarımdan, ailemden, en çok da ondan.
Bu ayrılığı yazan, bize ceza veren kaderdi. Biz kaderimize boyun eğdik. Birimiz acı çekerken, birimizde öldü. Aslında ikimizde öldük. Ruhlarımız öldü, düşüncelerimiz öldü, umutlarımız öldü.
Ayakta kalan, ama yıkılmaya her an meyilli tek birşey kaldı.
Bizim aşkımız..."
Onur:
"3 yıl. Koskocaman 3 yıl. Ne çabuk geldi geçti. Bir fırtına gibi girdi hayatımıza. Soğuk, şiddetli, acımasız bir fırtına.
O özgür İzmir de mutlu bir hayat yaşarken, ben onsuz gecelerime lanet ettim. İzmir ona mutluluk getirirken, bana hüzün getirdi. Aramızda kalın duvarlar oluşturdu.
O olmadığı sürece bu şehir bana uğur getirmedi. O yeni umutlarla hayatına devam ederken, benim umutlarım birer birer enkaza dönüştü. Altında kalan ben oldum.
Bu ayrılığı yazan, bize ceza veren kaderdi. Biz kaderimize boyun eğdik. Birimiz acı çekerken, birimizde öldü. Aslında ikimizde öldük. Ruhlarımız öldü, düşüncelerimiz öldü, umutlarımız öldü.
Ayakta kalan, ama yıkılmaya her an meyilli tek birşey kaldı.
Bizim aşkımız..."
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....