Beni ona yaklaştıran her adımda birer birer algılarımı kaybediyordum. Önce etraftaki herşeyin görüntüsü bulanıklaştı. Sanki kamera açmışım ve portre modundan ona ona bakıyormuşum gibi... Sonra ki adımda sesler de uğultu haline geldi. Zihnimde, kalbimde, gözlerimde, kulaklarımda her tarafım onunla kuşatılmıştı. Sonunda adımlarım beni ona ulaştırdığında aşkla dolan gözlerimi gözlerinin en derinine diktim. Çölde bir bedevi gibi aşkına sussuz gözlerim, onun gözlerinde ki yaşam pınarından su dileniyordu sanki. Gözleri gözlerime ilk değdiğinde küçük pırıltı bir peyda. Neydi o gözlerden geçen şey? Korku? Endişe? Heyecan? Bunun cevabını birgün bilebilir miydim, yoksa hep bir muamma mı olacaktı bilemiyorum. Yalnızca gözlerimdeki duygu patlamasını anladığı için çok mesuttum. Yanaklarım ısınmaya başlarken hafifçe dolmuş nemli gözlerimi silip gülümseyerek yanından geçip gittim. Arkamda bir müddet durup dönüp bana baktığını adım seslerinden ve sırtımdaki delici bakışların varlığından anlamıştım. Lakin ben dönmeye cesaret edemedim. Anın büyüsünü bozmak haddime değildi. Başımı öne eğdim ve aşktan titreyen dudaklarımdaki gülümsemeyi bozmadan uzun adımlarla ilerlemeye devam ettim.All Rights Reserved
1 part