Ölüm nedir? Dönüşü olmayan bir yolculuk. Peki ya aşk nedir? Gençliğimi mahveden duygu. Ben, onun gözlerine baktığımda dönüşü olmayan bir yolculuğun içine girdim, gençliğimi hatta hayatımı mahvettiğimin farkında bile olmadan. Usul usul, benden bağımsız büyüdü hislerim.
O ise her şeyin farkındaydı, yine benim haberim yoktu. Ona olan sevgimin yalan olduğunu anlamıştı. Evet, doğruydu. Ama sonrasında gerçek olacağını bilseydim, kendimi böyle bir yalanın içine atar mıydım? O aklını dinledi, keşke ben de aynısını yapabilseydim. Bu kadar acı çekmezdim.
Şimdi bir uçurumun kenarındayım. Ya kalbimi dinleyip atlayacağım, ya da aklımı dinleyip yoluma bakacağım. Bir adım daha attım, ölüme biraz daha yaklaştım. Kafamı kaldırıp gökyüzünde parlayan yıldızlara son kez baktım. Benim gözlerim de eskiden onlar gibi parlıyordu, şimdi ise gölgeler vardı. ''Ne yazık... Gözlerim parlardı zifiri karanlıkta, şimdi beni göremezsin gün ışığında...'' Rüzgar yüzüme vuruyordu, aklımdan geçen şarkıyı mırıldanırken gözümden bir damla yaş süzüldü. Elimin tersiyle sildim, bakışlarımı gökyüzünden çektim ve aşağı bakmaya başladım.
Deniz dalgalıydı. Dalgalar kayalıklara çarpıyordu. Bir adım daha attım. Deniz resmen kendine çekiyordu beni. Gözlerimi kapadım, kollarımı açıp yüzüme vuran rüzgarı karşıladım. Tam atlayacakken birisi beni kendine doğru çekti, güvenli alanına. Gözlerimi açmaya korktum. Beni sıkı sıkı tuttu, bir şeyler söylerken tek hissettiğim kokusuydu. Onun kokusu. Kulağıma eğilip fısıldadı: ''Benden o kadar kolay gidemezsin.''
Nefes almayı unuttum.
Çok istediği bölümü kazanmak için çok çalışmış ve sınav sonucunun açıklanmasını büyük bir sabırsızlıkla bekleyen genç bir kız.
O çok beklediği sonucun açıklanacağı günün gecesi, sadece eğitim hayatını değil, tüm yaşamını etkileyecek olaydan bihaberdi.
⏳
"Ben seni tanımıyorum," dedim, soğukça.
"Tanıyacaksın," dedi, sakince. Konuşma tarzında beni rahatsız eden bir şey vardı. "Daha çok zamanımız var."