Dışarı yansıttıklarımla içeride yaşadıklarım, yüksek perdede çalan bir şarkının en sessiz notasında çığlık atmakla aynıydı. Bir ses vardı, gölgeme bakan anlardı ama tek yaptıkları gölgemin üstünü boyamaktı. Varlığım böyle yok sayıldı. Gölgemi artık tanıyamayacak kadar kendime yabancıydım, bende ruhuma dönen yolu aradım. Kalbimin içinde bir oyuk açtım, yuva yapan bir kuş gibi tek tek dallarımı topladım ve içine kıvrıldım. Dallarım, ruhumdan kopan her parçamdı ve hepsini içimde toplardım, her gece onları sayarak uykuya dalardım. Giderek artar, giderek toplar, bir bütünün içinde dağınık yaşardım. Hepsinin bir adı, bir anlamı vardı; bir gün bir adamın gelip onları tanıyacağına inanmıştım. Raflardaki tozları kaldıracağını, dağıttığım her odayı toplayacağını, beni bir bütün yapacağını; sonra o adamı tanıdım, ani bir ışık patlamasıyla bir yıldız gibi hayatımın içine kaydı. Işıltısı en karanlık gecemi aydınlattı, ama beni gölgede bıraktı; ruhumu bir bütün yaptı, hayır, beni parçalara ayırdı; beni yaraladı, beni iyileştirdi, beni var etti, varlığımın içinde yok etmeyi iyi bildi. Bazen bana cehennem ateşinden bir yudum içirmiş gibi hissettirirdi, bazen cennet bahçesinde açan bir zambak gibi. Bölen, parçalayan, kırıp geçen bir cehennem vadisi tanıdım. Cennet bahçelerinde büyüyen tenim, cehennem vadisinde kavrulmayı seçmişti. Ve ben, o adamın inine inmeyi tekamülümün başlangıcı ilan ettim. Bütün zamanları, mekanları ve yüzyılları bir karşılaşma için aşabilirdim. O bir dileğin kainat tarafından bize yeniden verilebilmesi için. Benim kalbimi saran ateşim. İkiz alevim.All Rights Reserved
1 part