-"Ellerim pis benim küçük hanım, gidiniz." Ellerine uzandı elleri. Bu kışın keskin soğuğunda hâlâ çatlamamış yumuşak ellerinin üstünü okşadı yavaşça avuç içleri. Yüzünü kaldırıp da bakmadı yüzüne. Utandı, baksa belki de öldürecekti. Peki bu güvenmişlik ve alakası ne diyeydi?
-"Hayır bayım, ellerinizi siz kendiniz kirletmediniz, buna mecbur bıraktı sizi kahpe dünya." Nefsanî duyguları tütün kokan dudaklarıyla art arda öpücükler kondurmak istiyordu lakin kendisinin dudakları temiz değildi, ona buna yapamazdı. Hem... Hem belkide o bunu istemeyecekti. Buruk hüznün yüzüne yansımaması için tebessüm etti zarifçe.
-"Ölürsünüz. Eğer duyulursa ve sizden uzakta olursam sizi koruyamam."
-"O vakit uzağımda durmayınız." Utançla başını başka yöne çevirmişti asker, bu dobra hâli donuk kalbini hızlandırıyordu.
-"Olmaz, olamaz. Sizi koruyamam. İçinde olduğumuz durumu evcilik mi sanıyorsunuz? Savaşın göbeğindeyiz ve sen Müjgan... Sen benim düşmanımsın."
-"Düşmanız."
-"Öyle."
-"Asker... Sen istersen, ben istersem, biz istersek bizim savaşımız son bulur. Dünya harbine son veremeyiz belki lakin bırak. Bırak bu sefer bizim savaşımız için savaşalım."
Aptal kurbağa avı olan sineğe aşık oldu. Açlıktan ölecekti lakin onu avlayamıyordu. Ve aç kurbağa sineğin yanında ölmeyi yeğledi...
Azad Karan, yüreğinin tam ortasına kor gibi düşen Nida'nın aşkıyla yanıp tutuşmaya başlamıştır. Ateşi bir türlü dinmiyordur çünkü Nida onun yanından bile geçmek istemeyen, köydeki diğer insanlar gibi ondan korkan bir kızdır. Aşkının karşılığını alamayan Azad, bu yolda her şeyi göze almıştır. İyi ya da kötü, incinerek veya inciterek Nida'yı kazanmaya karar verir. Gözü ondan başkasını görmüyordur, Nida'nın aşkı onu olduğundan daha acımasız birine dönüştürür.
"Seni çok seviyorum, sen de beni seveceksin."