"Sana bir ölüm çiçeğinin ismini verdim, Ölüm çiçeğini sevdim ama o çiçek benim ölümüm olmasın Gece Arsal." Fısıltılı ve kırgın sesi yüzüme yumuşak dokunuşlarla çarptı, aynı fikirde olmayan bakışlarım altında ise yok oldu.
Ölümüne sebep olacak o azrail olmam diyemedim, ölmeni asla istemem diyemedim ya da içini rahatlatacak herhangi bir şey söyleyemedim. Gözleri öyle derin bakıyordu ki, bir şeyler dememi istiyordu. İçini rahatlatmam gerekiyordu belki ama ona yalan söylemek yerine gözlerine aynı sessizlikle bakmayı sürdürdüm. Cevabını almış olacak ki gözlerindeki parıltı yavaşça söndü, etrafımızda ki loş ışığın altında süzelerek öfkeli rüzgâra karıştı. O an gökyüzünde çakan şimşeklerin hoş ışıkları, gözlerindeki parıltyı geri getiremedi, suçlulukla ellerinin arasından kurtulup ona sırtımı bir kez daha dönerek sarsak ama güçlü adımlarla veda etmeden öylece yanından uzaklaştım, arkamdan bana bakan bir çift ela gözün varlığını uzun bir süre üzerimde hissetsem de artık yeni bir yol çizmiştim kendime, o yolda tek başıma olacaktım....
Siz: Sırf beraber çalıştığımız için bana böyle davranmanıza izin veremem, İlker Bey?
İlker bey: Davranışlarımın sebebi sadece beraber çalışmamız değil Başak hanım.
Siz: Peki ya ne?
Siz: Ne bu haddinizi aşmalarınız?
Siz: Sabrımı zorlamalarınız.
İlker bey: Aklımı sikip attığın için bunların cevapları bende de yok. Buna aşk diyorlar ama çok saçma.
İlker bey: Hiçbir insan, bir insanın iradesini bu kadar sikemez.