"Öncelikle şunları söylemek istiyorum. Ben buraya geldiğimde hiçbir şey bilmiyordum. En ufak bir sihir, büyü veya en basitinden...arkadaşlık, dostluk, aile, kardeş...Bunun gibi manevi kavramları bile. Ben her şeyi, şu an beni ben yapan her şeyi buradan öğrendim ve kendime öğrettim. Bazen canım sıkılsa da, sinirlensem de durmamaya çalıştım ve sonunda sona geldim. Ama bunu yaparken ben tek başıma değildim ve hiç olmadım. Öncelikle, her daim yanımda olan anneme ve dedeme, burada tanıştığım kardeşim Çınar'a, bana kız kardeşimin yokluğunu dolduran Eze'ye, 'her zaman' yanımda olan Asay'a, bana anneannemin yokluğunu hissettirmeyen Jemone'ye, her yaralandığımda beni iyileştiren Beyaj'a, beni korumak için hayatını hiçe sayan Meds'e, bu savaşa beni hazırlayan Leta'ya, eskiden pek anlaşamasak da artık dostum Meyra ve Berk'e, bizim için ölümü göze almış ve bunu yapmış olan anneanneme, dayıma ve babama, siz, her daim beni değerli hissettiren ve bu savaşı kazanmak için her şeylerini ortaya koymuş değerli perduelf ve insanlara, Dört Büyükler'e, kötü bile olsa bu hikayede büyük rolü olan Lebriz'e, çünkü o olmasa bu hikaye yazılamazdı, her bulduğu fırsatta hayal kurarak bir şeyler üretmeye ve sunmaya çalışan ve bunu başaracağına canı yürekten inandığım ve ileride 'iyi ki yapmışım' diyeceğim bu serüveni yine bana sunan kendime ve en önemlisi de yanımda olmasa bile bu satırları okuyarak yürekten bana sarılan ve bir kitabı bitirerek yeni bir devri başlatacak olan arkadaşlarıma, çok teşekkür ederim."
Dizlerini bükerek önünde eğildi. Bu sefer hiçbir şeyi karıştırmamıştı. Sağ elini arkaya atmayı da unutmamıştı. Tamamen kusursuzdu bu selamlama. Bu bir teşekkürdü.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
"Hazır mısın?"
Bu soru bu seride Silay'a tam 10 defa soruldu ve son kez sorulmak için hazırlanıyor...
Peki ya sen, son bir kitabı bitirmeye, yeni b
Pera, arkadaş grubuyla kış kampına katılırken, içinde tarifsiz bir huzursuzluk kol geziyordu.
Avrupa'nın en yüksek dağı Mont Blanc'un karlı etekleri, kızıl granitleri, sivri buzulları ve göz alıcı zirvesiyle birlikte bir sürprizi daha vardı.
Büyülü bir evrenden gelen ve kanlı bir görevi tamamlamak için orada bulunan dört adam.
Neşeli kampları bir anda rayından çıkarken, önce en yakın
arkadaşının ölümüyle sarsıldı Pera.
Mont Blanc'da hiçbir şey olması gerektiği gibi gitmedi. Neşeli kahkahaların yerini ölüm çığlıkları, sıcak şarap kadehlerinin yerini soğuk, açlık ve dehşet verici bir kaçış aldı.
Ancak o adamlardan biri, diğerlerinden farklıydı.
Gözleri siyah bir okyanusu anımsatan, tehlikeli ve gizemli adam, Ante Davies...
"Sakalları, gözleri ve keskin çene hattı... Çehresini oluşturan her ayrıntı bir hikaye gibiydi. Ve ben o karanlık hikayede kaybolmak üzereydim."