Taş atılmış bir kırlangıç sürüsüne benziyordu. Kafka'nın penceresine konan o ürkek kuş gibiydi. Bir uğultu halinde bakıyordu gözlerime. Tüm baharlar ve güneşli günler güzelliğini başka yerlere götürmüş de ona yalnız kara kışlar kalmış gibiydi. Üstündeki yabancılığa bakılırsa, sesini kimsenin dinlemediği bir evden geliyordu. Kaşlarının eğrisinden babasının nasıl bir adam olduğu anlaşılıyordu. Suskunluğu ise sanki annesinden kalan yadigar bir anıydı. Ne bahar pembeliği yanaklarında, ne de kiraz çiçeklerinin rengi dudaklarında, içini ürperten rüzgar bile dans etmiyordu saçlarıyla. Düşük omuzlarından ve içe kıvrılan ayaklarınının halinden nereye varacağı belli olmayan hayatını kürekleyip durduğunu çıkarabilirdi herkes.
9 parts