"Gün doğumunda buluşalım kaderim, yeni bir günde tertemiz hikaye yazalım kendimize... Güneşin ilk ışıkları iyileştirsin bizi, beraber kalkalım düştüğümüz yerden..."
"Gözlerime bak Dilhun" dedi, yalvarır gibi... "Bak, ne görüyorsun?" Bir adım uzaklaştım, arkamda kalan merdivenler aklımdan çıkmıştı "Yapma Araf, ben... Ben korkuyorum sevmekten, çok korkuyorum." Gülümsemesi büyüdü, kehribar gözlerine baksam yanacaktım sanki, "korkma ay parçası, sevdam iyileştirir bizi." Geriye doğru bir adım daha atacaktım ki kolumdan tutup beni kendine çekti. Çok yakındık, heyecandan hızla atan kalbim bana yardımcı olmuyordu "asla düşmene izin vermem ay parçası, korur seni sevdam, her düştüğünde tutar seni" dedi. Zaman durmuştu sanki, ne Araf'ı itmeye ne de ona sarılmaya gücüm yoktu. Gözleri dudaklarımı buldu, hafifçe yutkunup tekrar gözlerime baktı "Araf..." Dudakları dudaklarıma kapandığında, sözlerim yarım kalmıştı...
"Birisi vardı ki Araf'tı, varlığı da yokluğu da belâlıydı.. canım yanmasın diye canını yaktığım, fakat yaktığım canımın kendisiydi..."
Araf'ta bir Dilhun Arslan...
Yaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz bir savaş veriyorduk çünkü seviyorduk.
Şaşırtıcıydı, sevgi bazen bir savaş meydanının ortasında size uğruyordu.
O an iki yolum vardı.
Ya sevecektim, ya ölecektim.
Sevmeyi seçtim. Onu sevmek de ölümü daima nefes gibi ensende hissetmekti.
"En büyük savaşların ortasında kurak topraklardan bile bazen çiçek açar, bombalar etki etmez, kökleri sımsıkı tutunur. Bir bakarsın renkler canlanır, güzel kokar her yer. Sen bu çiçeksin diyemem, biz bu çiçeği temsil ediyoruz diyebilirim.
Özgürlüğümüze."
Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir.