Avyon'un efsunlu ve vahşi doğasının dengesi, gökyüzü, yeryüzü ve su tanrılarına dağıtılan üç kristal ile sağlanmıştı. Asırlar sonra, baş tanrı bu kristallerden birini, oğlunun soyundan gelen tanrılardan birine devredeceğini açıklar. Bu açıklama, ikinci nesil tanrılarının kalbinde iktidar mücadelesinin ateşini körükler.
Tanrıların arasında çalkalanan Avyon, bir gece korkunç bir olayla sarsılır. Gökyüzü tanrısının korumasındaki kristal, vahşice çalınarak ortadan kaybolur. Kimse bu olayın sorumlusunu bilmezken, tanrının zihninde asla silinmeyecek bir hezeyan kalmıştır; güzelliğin karmaşık ve korkunç ağlarının vahşet dikenleriyle boğulduğu bir hezeyan...
Karanlık zamanlar Avyon'u kuşatırken yer çökecek, gündüz karanlığa bürünecek, ay batacak ve bir yıldız düşecekti...
Bu efsanevi dünyaya adım atmaya cesaretiniz var mı?
🏹🌹❤️
Avyon Destanı Serisi 1: Ak Yıldız' ın Düşüşü
Gücün ve ihanetin, kaos ve kaderin destansı hikayesi.
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı.
Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı.
Koşuyordum.
Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyordu. Göğsüm inip kalkıyor, kalp atışlarım boğazımda hissediliyordu.
Karanlığın bağrında yalpalayan adımlarım kör bir noktaya takıldığında, bedenim tek seferde yere serildi.
Dizlerime saplanan dikenler dilime canhıraş bir çığlık yuvarladı.
Daha fenası yaklaşan adım seslerinin içime boca ettiği keskin ürpertiydi.
"Yardım edin! Biri bana yardım etsin."
Avuçlarımı kurumuş yapraklara bastırdığımda, yükselen çıtırtıları kulaklarımı tırmaladı. Kalkmak istedim, karnımda yine aynı kıpırtıyı hissettim. İçimde nereden geldiği, nasıl benimle olduğunu bilmediğim bir şey vardı. Tıpkı benim gibi çaresizce kıpırdanıyordu. Titreyen parmaklarımla karnıma dokundum. Islak yüzümü köhne ormanın derinliklerine çevirip daha güçlü bağırdım.
"Yardım edin! Biri bize yardım etsin!"
Yeniden koşmaya başladım. Dizlerimden akan kanların çıplak ayaklarıma süzüldüğünü hissedebiliyordum.
Güçlükle ayakta tuttuğum bedenim bu kez bir ağaca çarptı. Kendimi sırt üstü yerde bulduğum an gözlerim korkuyla açıldı. Çaptığım şey ağaç değil bir yabancının sert gövdesiydi.
Ancak o, bir çınar ağacı kadar uzun ve yapılıydı. Karanlık tüm ayrıntılarını ustaca gizlerken, üzerimde tepkisizce gezdirdiği bakışlarını ve silüetini ele veriyordu.
Dirseklerimin üzerinde kalkmaya çalıştım. Buraya kadardı, gücüm tükenmişti.
"S-sen..."
Bir adım attı. Büyük ve yara izlerinin barındığı parmakları önüme uzandı.
"Yardım istiyordun, değil mi?"
Sesinin bir rengi olsaydı, bu kesinlikle siyah olurdu.
Sesi, şavkı kırık bir siyahtan ibaretti.
Şeytanın adaletsiz oyununda bana sunulan başka bir seçenek yoktu.