"ölüm çiçeğini bilir misin?" diye sordu gönlüme taht kuran adam
"hayır" dedim.
"Roma İmparatorluğu'nun baş kumandanı Titus Andronicus'un kızıydı Lavinia.
Dünyalar güzeliydi.
Babasının aksine hayat doluydu.
Öldürmeyi değil, yaşatmayı severdi.
İyi kalpliydi, yardımseverdi, merhametliydi.
Titus'un savaşta olduğu bir gün, düşmanları Tamora'nın iki oğlu tarafından tecavüze uğradı.
Haber Roma'ya tez yayıldı..
Titus savaştan döndükten sonra kızını kendi elleriyle öldürdü.
Şehrin uzağında bir tepeye gömdü.
Aylar sonra mezarının üzerinde bir çiçek çıktı.
O çiçeğe de Lavinia dediler.
Ölüm çiçeği demekti.
Ya da Misk çiçeği.
Bazı yörelerde yavşan otudur adı.
Her çiçek bir kelebektir aslında.
Kelebeği yaşatan çiçektir.
Çiçeği çoğaltan da kelebek.
Çiçeksiz yerde kelebek olmaz.
Kelebeksiz yerde çiçek çoğalmaz.
Çiçeğin üzerine konan kelebek, aynı zamanda tat alma organı olan ayaklarıyla balözünü test eder.
Tadı hoşuna giderse, kıvrılı hortum şeklindeki ağzını uzatarak o balözünü emer.
Özellikle Mavi kelebekler çok seçicidir.
Her çiçeği emmezler.
Onlar en çok Lavinia'nın (ölüm otu) balözünü severler"
belimi kavrayıp beni kendine çekti
"sen benim Laviniamsın tek tat aldığım çiçeğim ve olmazsan yaşayamayacağım çiçeğim"
gülümsedi
gülümsedim
Bir kelebeğin en sevdiği bal özüne sahip olan gözlerine baktım.
ben onun laviniasıyım oda benim mavi kelebeğim o olmazsa çoğalıp büyüyemeyeceğim kelebeğim...