Peşinden koşa koşa geldiğim aydınlık yol giderek kararıyordu. İnançla beraber koşmanın verdiği körlüktü bu. Belkide yolum başından beri bataklıktı. Kendini görmeyecek kadar büyük bir sevginin ve güvenin asılsız sonuçlarını yeni fark ediyordu. Oysa gözlerinde gördüğü bakışa nasıl inanmadan durabilirdi? Bir yanı o parlama yalan olamaz, imkansız demeye devam etse de, kalbi çığlık çığlığa ne kadar yara aldığını gösteriyordu. İnanç köşede kahkahalarla gülüyordu saf ruhun haline. Halbuki ne kadar da çok uyarmıştı onu. Öyle büyük ve sarsılmaz sevgisi engellemişti inancı ciddiye almasına. Hatta ihtimalleri değerlendirmesine bile. Sonunda kız etrafını algılamaya başladı. Bastığı yeri, aldığı nefesi, neyin uğrunda alıyordu nefesini? Ve farkına vardı ruhunun zincirlerini. Derin bir hüzün çöktü üstüne. Kandırılan benliğini karşısına aldı. Ne olursa olsun seni kaybetmedim diyordu. Oysa sevgisi sayesinde benliğini, onun boyunduruğu altına girmişti birkaç kez. Sonunda benliği sevinç nidaları atıyordu. Yolunu değiştirmenin zamanı gelmişti. Hatta belki de geç kalmıştı kız. Fakat kurtulmak ve bulunmaktı mesele. Hazır olduğunun farkındaydı. Zincirleri koparmanın vakti geldiğini anlamıştı. Kalbini yeniden huzura kavuşturmanın vakti, yollarına egemen çiçekler ekmenin...
Siz: Sırf beraber çalıştığımız için bana böyle davranmanıza izin veremem, İlker Bey?
İlker bey: Davranışlarımın sebebi sadece beraber çalışmamız değil Başak hanım.
Siz: Peki ya ne?
Siz: Ne bu haddinizi aşmalarınız?
Siz: Sabrımı zorlamalarınız.
İlker bey: Aklımı sikip attığın için bunların cevapları bende de yok. Buna aşk diyorlar ama çok saçma.
İlker bey: Hiçbir insan, bir insanın iradesini bu kadar sikemez.