Kapısı olamayan bir ev. Dört duvar düşün. Ardını görebildiğin dört duvar. Işığı hissettiğin ama dokunamadığın. Kalemi eline aldığın ama yazamadığın. Ortam biraz nemli. Duvardaki aile tablosu düşmüş. Cam kırıkları saplanmış. En ruhsuz ölüm, en kansız. Bir ayağı sallanan masanın ayağının altına sıkıştırılmış takvim yaprağı. Zamanın unutulmaya çalışıldığı boş alkol şişeleri. Sönmüş bir mum, boş bir kibrit kutusu. Perdelere sinmiş sigara kokusu ve Rutubet kokan bir kadın dudağı. Yatağın üzerinde bir tutam saç, birazda göz yaşı. Kapağı kırılmış bir dolap. İçinde rengi solmuş bir gelinlik. Bir gelinlik hayal. Kim bilir neleri yuttu bu küçük dolap. Hangi bedenin mutluluğunu çalacak kadar büyüktü. Bir sesin tınısını yok edecek kadar mı caniydi. Töreyle tütsülenmiş ruhların mahşer yeri. Ve bir kadın; Dudakları catlamış, ruhu rutubet. İhanetle sevişmiş , yalandan gebe. Bir kadın; Rüzgar da savrulmuş, bir izmaritte unutulmuş. Ve bir kadın; Bir kelebek, bir gün, bir ömür.