"Bırak beni! Ben karanlığa mahkum olmak istemiyorum, senin zifiri karanlığına dahil olamam korkarım... Bırak beni, sonsuz aydınlığa bırak. Ben yalnızca orda mutluyum, ben sadece orda..." Kolumu bırakmak yerine sertçe beni kendine çekti. Kesik nefesleri usulca yanağımı okşuyordu. "Her ne kadar karanlıktan kaçıp gitmek istesende; ben bile seni bıraksam, karanlığa bir kez bulaştın mı o seni bırakmaz ve her çırpınışında kendini daha çok içinde bulursun. Tıpkı bir bataklık misali gitgide içine çekerken seni, hayal bile edemeyeceğin kadar tehlikeli hale gelir. Dikkatli ol kısacası." Kolumdan elini çekip bana -ardında bıraktığı enkaza- bakmadan giderken son bir cümle döküldü dudaklarından. "Umarım sonsuz aydınlığına kavuşursun."