Yılların benden alıp götürdüğü birçok şey vardı ve bunların başını da mutluluğum çekiyordu. Geriye kalanları ise sıralasam saatlerim yetmezdi buna. Eskiden her okuduğum kitap içimi umutla doldururdu. Çünkü kitap karakterleri her ne yaşamış olurlarsa olsunlar her şeye sabırla göğüs geriyordu ve sonunda yürüdükleri karanlık yol sona eriyor, aydınlığa ulaşıyorlardı.
Ben de göğüs gerdim, sabırlıydım da. Hatta öyle bir sabırlıydım ki yaşadıklarıma rağmen yıkılmayıp ayakta kalırken tek düşündüğüm hayatım boyunca aynı şeyler yaşayacağımdı. Eğer böyle düşünmeseydim, umudumu ön plana çıkarsaydım sabredemezdim.
Bazen pes etme raddesine geliyordum ama sonra bu düşünceyi silip atıyordum aklımdan. Kitap karakterleri benden daha beter şeyler yaşıyorlardı ancak hep güçlü kalıyorlardı, ben de güçlü olmalıydım. Ben de onlar gibi güçlü olup sabreder ve hayata pozitif bakış açısıyla bakarsam aydınlığa ulaşacaktım.
Yalanmış. Kitaplarda ulaşılan aydınlıklar gerçek değilmiş, gerçek hayatta aydınlık diye bir şey yokmuş. Sadece karanlık varmış, bu karanlık ikiye ayrılıyormuş. Birisi alacakaranlık, diğeri de zifiri karanlık.
****
"Yaralı bir kuş gibi bana sığınıyorsun. Bugüne kadar hep bunu mu bekledin, birine sığınıp yaralarını sarmasını mı bekledin?"
Belki de hep bunu beklemiştim ama bunu ne kendime ne ona itiraf ettim, sessiz kaldım.
"Bu saatten sonra, o sayfayı okuduktan sonra seni bırakmam. Hiçbir şey seni bırakmama neden olamaz."
Bu cümleleri söylerken o kadar kendinden emindi ki az kalsın aramızda hiçbir bağ olmadığını unutup söylediklerine inanacaktım. Ama az kalsın inanacaktım, inanmadım.
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....