Olayın üstünden günler geçmişti Alaz arada bir mesaj atıp bir şeye ihtiyacım olup olmadığını soruyor onun dışında hiç bir şekilde rahatsız etmiyordu. Aykut ise her gün defalarca arıyor, mesaj atıyor, konuşmak için fırsat kolluyordu. Bende günlerdir kendimi bu eve kapatmış daha başıma neler gelebilir diye düşünüyordum. O adam yıllar önce gelmiş olsaydı eğer kabullenmem bu kadar zor olmazdı sanırım.. Saatlerdir terasın korkuluklarına dayanmış dışarıyı izliyordum. Hızla akan trafik, korna sesleri, telaşlı bir şekilde karşıdan karşıya geçmeye çalışan insanlar, köpeğinin tasmasından tutup sanki o değil de köpek onu gezdiriyormuş izlenimi bırakan yaşlı bir adam, her gün aynı köşede simit satan orta yaşlı bir kadın, her şeye rağmen özgürce uçan kuşlar, yan tarafta ki binanın balkonun da kitap okuyan genç bir kız ve kim bilir hangi sebeple kendini dış dünyaya kapattığı bilinmeyen o küçücük kız çocuğunun küskünlüğü.. Bütün bunlar aynı anda olurken hiç kimsenin kimseden habersiz yaşam çabası ilginç, çok ilginç. Birden aklıma hücum eden düşüncelerle birlikte odaya gitmeye karar verdim. Yavaş adımlarla içeri girip teras kapısını kapattım. Merdivenlerden aşağıya inip odaya yöneldim. Odaya girdiğimde telefon çalıyordu. Yatağa doğru yürüyüp komodin üzerinde duran telefonu elime aldım. (Aykut arıyor...) istemeyerekte olsa açma gereği duydum ve açtım. Hiç bir şey söylemeden Aykut konuşmaya başladı; "Arya?" Dedikten sonra kısa bir sessizlik oldu. "Bak, bennn... gerçekten çok üzgünüm. Arya? Lütfen benimle konuşur musun?" "Arya? Bilmediğin şeyler var cevap ver lütfen" "Beni dinle konuşmuyorsun madem. Bilmen gereken şeyler var akşam saat 8.30'da seni aynı cafe de bekliyor olacağım lütfen ama lütfen gel."