Kırık bir kanadın hikâyesi...
Hayat neydi? Yaşamak... Gülmek,eğlenmek, ağlamamak,neydi tüm bunlar? Bunları ben yaşıyor muyum? Hayır! Peki neden? Tüm bunların sebebi kim veya kimler? Soruların arasına sıkışıp kaldım sanki...
Aslında biliyorum hepsi onun yüzünden. Şimdi hepiniz kör kütük aşık oldum, aşktan yataklara düştüm sanıyorsunuz. Bakın arkadaşlar herşey aşk değildir. Şimdi bana kızacaksınız "ben aşk için herşeyi yaparım" diyeceksiniz. Ben kimseye aşık olmadım da basit bir şekilde hoşlanmadım hatta bakmadım bile kimseye öyle.
Babasının bile sevmediği kızı bir başkası nasıl sevebilir ki?
Sebepsiz yere kim bir kıza aşık olur?
Hele de benim gibi kuleye hapsedilmiş,ağzı açılsa dövülerek susturulmuş,gülümsemesi çalınmış,üstüne kendi gözyaşımdan başka bir damla yağmur yağmayan unutulmuş bir çöl toprağını...kim sevebilir?
Hiç kimse...
Baba; bir kelime, iki hece, dört harf. Tüm hayallerimin, umutlarımın suratıma çarpıldığı kapı. Ruhumu, bedenimi kamçılayan yaralarımın sahibi. Sahi, baba neydi? Kimdi? Nasıl bir şeydi? Babayı sevmek, babayı özlemek, babaya gülmek, babayla konuşmak neydi? Nasıldı? Bunlar bir ömür boyunca yanına bile yaklaşamayacağım duygulardı. Babasıyla oyun oynayan, babalar gününde babasına resim çizen ve hediye alan, ona onu sevdiğini söyledikten sonra öpüp sarılan kız olamamıştım. Olmak istemiştim hemde çok istemiştim. Ama çocukken...
Şimdi sorsalar bana,nefretim bu isteği ezip geçebilecek miydi?
Asla.
Benim bu kadar hayatımdan çalınmışken bunu benden asla beklemesin kimse!
Ben Nida.
Ben sesleniş.
Sesimi duyuyor musunuz?
"Dudaklarınla her bir kelime melodiye dönüşüyor"dedi. Saçımın bir tutamını kulağımın arkasına koydu.
"Seninle evrenin her yerinde sevişmeden senden ayrılmayacağım"dedi.
Poyraz ve Anka, rüzgarla dans eden ve gökyüzünde özgürce süzülen iki güçtür.
Poyraz, sert rüzgarıyla dünyayı sarar.
Anka ise her yangında yeniden doğar. Birinin gücü, diğerinin direncine güç verir; birlikte cehennemi cennete çevirirler.