Ardı arkası kesilmeyen nefeslerim boğazımı tıkıyor, koşmamı engelliyordu. Hızlı olmam lazımdı, koşmam lazımdı, siktiğimin yerinden kaçmam lazımdı. Ardımdan gelen iri vücutlu adamların aksine zayıf vücudum hızlanmama oldukça yardımcı oluyordu. "Dur!" Ardımdan bağırmaları pek bir işe yaramıyordu ancak kendimi yere bırakmak üzereydim. Silahın ağzından ayrılan kurşunlar bir tarafıma girmeden bir yere saklanmam gerekiyordu. Sağımdan gelen kurşunla ağırlığımı sola verdim. Tökezleyip düşeceğimi zannederken koluma yapışan el buna engel olmuştu. Bedenimi çektiği gibi duvara yapıştırmış, elini ağzıma mühürlemişti. "Sessiz ol!" Kulağıma yaklaşıp fısıldadığında tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Bedenlerimiz birbirine o kadar çok yapışmıştı ki her zerresini hissettiğime yemin edebilirdim. Dışarıdaki çatışma dinene kadar o halde bekledik. Gözlerimi yummuş, dişlerimi dudağıma geçirmiştim. Küçücük kabinin içinde havasızlıktan ölürken bacağıma değen bir sertlik hissettim. Yumduğum gözlerim yavaşça açılırken karşımdaki adam kafasını eğmiş birkaç küfür mırıldanıyordu. Genzimden kaçan gülmeyle kafasını kaldırıp gözlerime baktı. "Sorun değil." Fısıldadığım şeyin aksine büyük bir sorun varmış gibi bakıyordu. Kabinin delikli kapısından dışarıyı kontrol ettiğimde temiz görünüyordu. Kapıyı açıp sağ ve sol koridoru kontrol ettim. Tehlike her ne kadar geçmiş olsa da her an etraf savaş alanına dönebilirdi. Ben hızlıca uzaklaşmayı düşünürken adam tekrar kolumu tuttu. "Adın ne?" Burnumdan sıkıntılı bir nefes verdim, kaybedecek zamanım yoktu. Boynumdaki asker künyemi çıkartıp avucuna bıraktım. Hızlı adımlarım birbirini takip ederken "Kaan." dedi arkamdaki ses. Adını pek merak ettiğim söylenemezdi.