DİKKAT!
(Baştan söylüyorum bu hikaye Tuna ve Alara'nın hikayesi.
İlk başta olan olaylar onları birleştirmek için lütfen on yargıyla yaklaşmayın.
Bu kitapta acı değil mutluluk ve mizah var.)
"İki yıl demiştin yoksa." Başını iki yanına salladı.
"Hayır şöyleydi daha bir hafta oldu diyecektim ama sonra senin yanlış anlamandan korkup iki yıl dedim. Hatta senin Kore'ye geldiğini duyduğumda hemen koşup babama benim Kore'ye gitmem lazım artık orayı yönetmek istiyorum demem bir olmuştu. Hatta arttırıyorum aynı uçakta gidiyorduk." Yok artık dercesine baktım yüzüne.
"Sana daha önce sorduğumda neden anlatmadın bunları." Bana yaklaşıp anlımdan öptü.
"Çünkü sana bunları anlatsaydım kendini zorunlu hissederdin ve şöyle ki özgürlüğü seven birinin kanatlarına zincir vurmak onu daha da hırçın yapardı." Ne güzel bir söz, "Ağzını burnunu yerim lan senin." Güldü neye güldüğünü anlamadım.
"Yine sesli konuştun." Bende güldüm. "Sen dedin kısıtlamıyorum kendimi ve direk ağzını burnunu yiyorum." Dedim ve dudaklarımızı birleştirdim kalbimden kalbine bir yol akıyordu ve ben orada kayboluyordum.
Hayır, hayır boğulmak değil onun kalbine giden yolda kayboluyordum.
Bütün herşeyi ile ona ait olan kalbimi ona sunmak için kayboluyordum. Geri çekildim.
"Kalbim kalbinin sahibi. Gözlerim gözlerinin esiri. Dudaklarım dudaklarınına muhtaç bir bedevi. Sana deliler gibi aşığım bir yudum içtiğim bu sudan artık kana kana içmek istiyorum. Evim ol."
"Evin olayım." Sonrası büyük bir vuslattı.
Kurgu her şeyiyle bana aittir lütfen çalmayın.