Gecenin sessizliğinde usulca ilerliyordu, genç kız. Savunmasızdı. Korkuyordu. Bir kez daha lanet etti ismine. Geceyi kim severdi ki? Bir kere güneş görünmezdi gece olunca. Daha bir soğuk olurdu hava. Yalnız insanlar bir kez daha hüzünlenip, daha bir sabırsızlıkla bekliyordu güneşi. Onun getireceği umutları. Yeni bir gün, yeni ümitler, yeni hayaller demekti. Hâl böyle olunca, kim severdi ki Geceyi? Gece, bu kadar acımasız bu kadar soğuk iken kim Gecenin gelmesini ümitle beklerdi ki? Müziğin sesini biraz daha açtı, kız. Düşünmek istemiyordu. Ne ölen babasını, ne yeni öğrendiği gerçekleri, ne de geriye kalan ailesinin onu umursamayışını. Sevdiği adamın yaptığı ihanet, babasının ihaneti ağırdı ona. Küçük bedenini koruyacak kimse yoktu artık. Yalnızlık, ürkütücüydü.
Yalnızlık, soğuktu.
Ve yalnızlık, insanda en derin yaraları açardı.
Tıpkı Gece gibi.
Tıpkı dayandığı tek dalın onu sevmeyişi gibi.