Bana doğru bir adım daha attığında çamurlu postalları siyah botlarımın ucuna tutundu. Gözlerim gözlerinden milim oynamadı. Kalbimin bu reaksiyonuna şaşırıyordum. Hatta pardon direkt dehşete düşüyordum. Böyle kaba saba, inatçı, sinir bozucu, katlanılamaz birinin bana bunları yaşatabilmesi haksızlıktı. Nabzımın tavan yapmasına yetecek olan varlığıydı zaten, bu kadar yaklaşmasına ne gerek vardı? Öleyim mi istiyordu? - Ahsen. Gözlerinden ayıramadığım gözlerim, yakında boynumun infilak etmesinin sebebi olacaktı. Gökdelene bakmıyordum, sadece gözlerine bakmaya çalışıyordum. - Hım... Eklemlerine kadar ellerini örten siyah eldivenleri boynumda gezindi. Saçımı çekme ayağına elleşiyordu. Farkındaydım. Daha bir çok şeyin de farkında olduğum gibi. Gözleri boynumdan uzaklaştırdığı saçlarımdayken put gibi durmuş telvesinde boğulduğum kahve gözlerine bakıyordum. Şu bakışları bile midemi düğüm düğüm edebiliyorsa öpse ne olurdu acaba. Öpse mi? Öpmek. Tövbe haşa. - Kirayı arttırdım. Ben hala aptal aptal onu izlerken kurban olduğum gülüşü dudaklarında can buldu. Bir insan her haliyle can yakıcı olabilir miydi ya? Gülmesindi bu. Vallahi akşama kalmaz öğlenden gönderirlerdi naaşımı memlekete. Kirayı artırmış Ahsen, dedi sağ melek. Vay şerefsiz, diye de ekledi sol melek. Kira mı? Ne kirası. Kalbimde yaşaması için kira istememiştim ki, orası sonsuza kadar onundu zat... KİRA? - Boğarım seni Balamir.