Düşmanlığın Gölgesinde

Ben bugün hayatımın en imkansız gününü yaşadım. Bazen insan yardım istediğinde çığlık atar bazense sessizce yardım gelmesini beklerdi. Ben o gün çığlık çığlığa bağırmak hatta ağlamak istedim ama yapamadım. Sanki tüm yetilerimi kaybetmiş gibiydim. Hafızamı yoklayıp neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordum fakat boşunaydı. Ne yaparsam yapayım bir şey hatırlayamıyordum. Acının kaynağını tespit bile edemiyordum. Vücudumun her yerinde anlamlandıramadığım bir ağrı vardı. Hem de hiç bitmeyen bir ağrıydı bu. Kendi benliğimin içinde kaybolduğumun farkındaydım. Arada bazı sesler duyuyordum ancak bunlar net değil, boğuk boğuk gelen seslerdi. Bir anda yanımda konuşanların sesini duymaya başladım. Gariptir ki şu anda duyduğum sesler gayet netti.

İki okul düşünün. Birbirinine yakın ama bir o kadar da uzak iki okulun hikayesi bu. Her şey onlar için üç yıl önce başlamıştı ya da hepsi öyle sanıyordu. Üç yıl önce her iki okuldan da bir şekilde tehdit edilerek, korkutularak ayrılmak zorunda bırakılan dört öğrenciyle başlayan olaylar sonrası iki okulda belli sebeplerden dolayı birbirini suçlamaya başlar ve her yıl aynı kaos yaşanmaya devam eder, ta ki Gökçe okula gelene kadar.
Gökçe'nin Yeni Ay Kız Lisesinde okumaya başlamasıyla birlikte işler daha da karışmaya başlar. Acaba yeni kurban kim olacaktı ve daha da önemlisi bunların altında yatan gerçek neydi? Kim ya da kimler böyle bir şey yapıyordu?
Bu kısaca sıkı dostluklardan meydana gelen bir düşmanlığın hikayesi. Peki ya sizce iki okulda birbirini delice suçlayıp nefret ederken tekrar dost olabilir miydi? Hayat bu konuda onların yüzüne güler miydi? Yoksa tam aksine bir intikam planının içine mi sürüklenirlerdi?