Beni hiç anlamadın, anlamayacaksın. Aslında o kadar da farklı değiliz, farklı bakıyoruz sadece, farklı düşünüyoruz. Senin sözde doğruların var; benim kalpte yanlışlarım. Senin gitmeyen korkuların var; benim bitmeyen duygularım. Senin uzun kahvaltıların var; benimse yetmeyen uykularım. Sen, bir ömür sonrasında yaşıyorsun; ben bir saat öncesinde. Sen hayata koşuyorsun, ben hayatın gölgesinde. Öyle ki, bir adım mesafe bazen gurbet oluyor işte... Ama şunu bil ki bana bir tek sen iyi geliyorsun. Bir tek, senin yanında unutuyorum zamanı, bir tek seninleyken düşünmüyorum; beni üzen sancıtan hiç bir şeyi... Kimim var, senden başka, kim anlar ki beni? Bir de bu kadar çarpmasan yüzüme gerçekleri, anlarsın aslında. Cevap veremeyeceğim sorular yerine, duymak istediklerini sorsan. Onlara dokunup, kanatmak yerine, yaralarımı sarsan; olmaz mı? Hadi kal yanımda, ben susuyormuş gibi yaparım, sen dinliyormuş gibi... Ben sevmiyormuş gibi yaparım, sen bilmiyormuş gibi...
Bedirhan Gökçe
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....