Siyahlar içindeki genç adam kapı pervasında durmuş ifadesizce bana bakarken, nefesimin kesildiğini hissettim. Damarlarımdaki adrenalin aniden arttı ve titremeye başlayan ellerimle silahımı sıkıca kavrayıp suratına doğrulttum. "Hey!" Koyu pembe dudakları düz bir çizgi halinde duruyordu. "Kimse sana bir yabancının evine izinsin girilmemesi gerektiğini söylemedi mi?" "Dedektif Phongsakorn. Sizi cinayetten göz altına alıyorum." Bana öyle bir baktı ki, sanki ona dünyanın en komik şeyini söylemiştim. Ellerini iki yanda açarak, "Ama hala buradayım."dedi. Keyifli ses tonundaki alay kokusu öfkeyle dolmama sebep oldu. Üzerine doğru yürümeye başladığım sırada aniden öne atıldı ve sert eli silahımın olduğu bileğimi kavrayıp ters çevirdi. Acıyla inleyerek gerilemeye çalıştım ama beceremedim. Beni sıkıca kavrayıp duvara öyle sert yapıştırdı ki, kısa bir an göğüs kafesim kırılacak sandım. Soğuk parmaklarını enseme sarıp bana yaslanarak bedenimi sabitledi. Tanrım. Kıpırdayamadım bile. İnanılmaz güçlüydü. "Bırak!" Umursamadı. Nefesi kulağıma çarparken, "Uzun zamandır seninle tanışmayı bekliyordum, bay dedektif."diye fısıldadı. Bu kadar. Duyduğum son şey alaycı bir ses ve hırıltılı bir nefesti.