"Senin Ametistin, burada Maral ve inan bana onda ölüm tarihin gizli." Parmağının ucu sırtımdaydı, rengini hafiften belli eden o taşta gezdiriyordu. "Bizler, onu seçtiğimizde ve bizi yetimhaneden almasına izin verdiğimizde, hissettiğimiz duygu tamamen güvendi." Dedi konuşmaya devam ederek. "Sonrasını biliyorsun, bir sürü tahlil, makineler ve buzlar... Ben bir daha hissedemediğimden soruyorum, güveniyor musun hala? Zaron'a?" Sadece kafamı iki yana sallayabildiğimde, ne demek istediğimi çok net anladı ve gülümsemesi büyüdü. "Güzel," dedi. "Çaresizsin, bizim gibi." Kulağıma doğru eğilip, "Unutma," diyerek fısıldadığında, ona yıllar önce denizaltında verdiğim sözü hatırladım. "Doktor, her zaman başarısızlığını yok etmeye çalışır. Sen Doktor'un on üçüncü başarısızlığısın, ben altı; sen doktorun sessizliğisin, ben hissizliği..." Diklendi, şemsiyesinin ucunu vurarak yürürken sahnede tam önüme geçti. Baktığı noktada ne gördü bilmiyorum ama ben hedefine ulaştığını, alnına düşen kumral saçlarının gölgelediği gözlerinden çok net anladım. "Hala öyle," dedi düşüncelerini dile getirerek. "Hissedemiyorum, hissediyorsun. Konuşamıyorsun, konuşuyorum." Onun devamını getirmeyeceğini bildiğimden, "Çü-çü-çün... kü..." Diyebildim ama o an beni şaşırttı, her kelimeyi kekeleyerek söyleyip bir cümle haline getirmemi beklemeden kendisi tamamladı ve o bunu yaparken, ölümlülerimiz ise gölgeleriyle yüzümüze vuruyordu. "Çünkü biz, birbirlerimizin eksiklerini sadece severiz."
Şemsiyesini açtığında, bu sefer sadece kendisine tutmadı. O kendi şemsiyesini bana da uzattı.
"Yeminimizi hatırla." Dedi. "Yeminimizi hatırla ve bırak ben senin için tekrardan edeyim."
Yanıklarımız var bizim, çünkü bizler Simurglarız.
Şemsiyelerimiz var bizim, çünkü bizler Ateş Böcekleriyiz.
Denizaltı Orkestrasının, ölümlü kalpsiz isimleriyiz.